Sapere Aude!
Çocuklar dünyanın en saf yaratıkları. Aslında inanılmaz bir beyin kapasiteleri var, küçük yaşta ne versen alıyorlar. Zamanla çocuklara verilen bilgilerin kalıcı hale gelme ihtimali de yüksek. Çocuk yaşta insan anlatılan herşeye inanıyor. Çok iyi hatırlıyorum, Çetin abim arada sırada film anlatırdı, ben de onu büyük zevkle dinlerdim. Ama filmleri kendi kafasına göre anlatırdı. Bana sorardı "Bugün ne dinlemek istiyorsun?" diye ben de DVD dükkanından film seçer gibi söylerdim bir film, adını bilmesem bile türünü söylerdim o bana anlatırdı. Bir gün hiç unutmuyorum "Devler Çarpışıyor" isimli bir film anlatmıştı bana. Saatlerce iki devin dağın başına kadar yürüyüp orada birbirlerine toslamaları ve aşağıya düşüp ölmeleri gibi uydurma bir hikaye idi. Ama ben inanırdım bunlara o yaşlarda.
Çocuğun ona verilen bilgiler için herhangi bir filtresi olmuyor, verilen her şeyi anında alıyor. Belli bir zaman sonra birey aldığı eğitim, bulunduğu çevre vs gibi etkilerin yanında kişiliğinin de oturmasıyla bir filtre oluşturuyor ve kafaya girecek bilgiler belli bir sorgu süzgecinden geçiyor. Her bilgi içeriye girmiyor. Ama içerideki yanlış bilgiler (kimine göre doğru) doğrularıyla değişmediği gibi, içeriye kabul edilenler çocuğa küçükken yüklenen programın kabul ettikleriyle sınırlı kalıyor.
Şimdi bilgiyi çeşitli sınıflara ayırabiliriz ama ben burada 3 sınıfa sokacağım. Doğru Bilgi, Yanlış Bilgi, Yanlı Bilgi. Çocukken hiç bir süzgeçten geçmeyen bu 3 tip bilgi ile beynimiz dolduruluyor tamamen tesadüfi olarak. Yani doğduğumuz ülkeden, anne babamıza, bulunduğumuz çevreye, okuduğumuz okullar ve öğretmenlerimize kadar bir çok farklı etken neticesinde düşüncelerimiz şekilleniyor. Zaman içerisinde yanlış bilgilerden kurtulabiliyorsak, yanlı bilgileri doğrularla değiştirebiliyorsak bunları kendimizi geliştirmeye ve açık fikirli olmaya, sorgulama yeteneğimizin başarısına borçlu olabiliriz ancak. Ama birçoğumuz bunu yapamıyor elbette. Özellikle bazı bilgileri sorgulaman yasaklanmış olarak başlıyorsun hayata. Bilginin senin için bir kutsallığı var ve sen de bunu senden sonrakilere aynı metodla taşıyorsun. Herkesin aklına elbette din gelecek ama söylediğim salt din değil, yakın/uzak tarihimiz, örf adetlerimiz , cinsellik, politika vs gibi bir çok birikim var gelecek nesillere taşıdığımız. Anlatmaya çalıştığım şey neden korkuyoruz da sorgulanılması düşünülemeyecek tabuları yaratıp küçük yaştaki çocuklarımızdan birer robot-insan yetiştiriyoruz. Zamanın bir ruhu vardır, bugün için doğru olan yarın da geçerli olacak değildir. Ya da geçmişte bilinen doğrular bugünün büyük yanlışları olabilir, yoksa mesela hala kız çocuklarını gömüyor olurduk. Dünya değişiyor, ve bildiğimiz doğrular da değişiyor. İnsanlar sınırlı bilgilerle yetinmemeli, her düşünce yanlışlanarak daha iyi düşüncelere dönüşebilir. Bizi insan yapan en büyük özelliğimiz düşünmek ise, bunu engelleyici yollara girip insana koyun muamelesi yapılmasının bir nedeni olsa gerek. Düşünsenize, bizler bundan yüzlerce, binlerce yıl önceki insanların bazı yaptıklarına, inançlarına, ırkçılıklarına bakıp eleştiriyor, gülüyoruz ama bundan belki de sadece onlarca yıl sonra gülünüp geçilecek benzer özelliklerimiz var. Hele bazı konularda zaman boyutunu bile kullanmana gerek kalmıyor. Dünyanın herhangi bir ülkesinde eleştirdiğin bir konunun tıpatıp aynısı senin yaşadığın yerde olunca göğüs kabartıcı etki yapabiliyor. Yani kendi aklımızın ve eylemlerimizin değil de dış etkenlerin , tabuların etkisiyle düşüncelerimiz şekilleniyorsa, özgürlük ne kadar yakınımızda düşünmek gerek.
Dünyanın özgür beyinlere ihtiyacı var.
Bu konuya biraz daha devam etme niyetindeyim. Herkese mutlu yıllar.
Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır. Sapare Aude! Aklını kendin kullanmak cesaretini göster! sözü şimdi Aydınlanmanın parolası olmaktadır.
Immanuel Kant
Tabu : Yasaklanarak korunan (nesne, kelime, davranış).
Sapere Aude : Dare to Know "Bilmeye cesaret et (Immanuel Kant, 1784)"
Fotoğraf : Tekin Mentes, Korsika
Read more...