Spurs, MT-4, Cepkin
Madalyonun Tersi yazılarıma devam edeceğim, daha söyleyecek çok düşüncem var. Şimdi Amerika seyahatim ile ilgili bir iki şey aktarmak istiyorum. Satır aralarında Madalyonun Tersi yazılarıma da göndermeler bulacaksınız.
İki hafta San Antonio' daydım. NBA meraklılarının aklına hemen 4 şampiyonluğu bulunan San Antonio Spurs gelecektir. Elbette fırsat bulursam bir maçına gitmeyi çok istiyordum. Hele de çalıştığım şirketin Spurs' ta locası olduğunu öğrendiğimde inanılmaz ümitlenmiştim. Ama ne yazık ki benim olduğum süre içerisinde bir müsabaka yoktu. Ama çok üzülmedim zira o dönemde stadda yılda sadece 2 haftalığına yapılan Rodeo gösterileri vardı. Şirketim de sağolsun beni locasına davet etti, en kral yerden bu gösterileri izleme fırsatı buldum. Bayağı eğlendim, her zaman televizyonlarda gördüğüm gösterileri canlı izlemek apayrı heyecanlıydı. Hele bir ara 4-5 yaşlarındaki çocuklar, koyunların üzerine binerek, düşmeden en uzağa gitmeye çalıştılar. Çoğu yere düşüp ağladı. Bir kız çocuğu tüm rakiplerini geçip birinciliği göğüsledi. Gülmekten yerlere yattım, ama bunu çocuklarına yaptıran annelere de şaşırdım açıkçası.
Küçükken boğaların ya da atların üzerinde düşmeden tepinen kovboyları izlerken, tüm bu vahşi atları nereden buluyorlar diye merak ederdim. Bilmiyorum siz farkında mıydınız ama tüm bu atlar ve boğalar aslında hiç vahşi değillermiş. Rodeoyu izlerken bana açıkladılar; hayvanın bel bölgesine bir kemer bağlıyorlar, ve podyuma fırlayan hayvan bu kemerden kurtulmak için çılgınca bir uğraş veriyor, bu arada da bizim kovboyumuz bu tepişmede düşmemeye çabalayor. Zaten kovboyun hayvanın üzerinden inmesini takiben hemen bu kemer, yardımcı kovboylar tarafından çıkartılıyor ve hayvan sakinleşiyor.
Amerika' ya ikinci gelişim, daha önce de Austin ve New York' ta bulunmuştum. Amerika gerçekten çok büyük bir ülke ve nereye gitseniz farklı bir yaşam tarzıyla karşılaşmanız gayet doğal. New York' ta gördüklerim ile Texas' takileri karşılaştıramam. Ben şimdi size Texas ta gördüklerimi anlatacağım biraz. Öncelikle burada Bush çok seviliyor. İki yıl önce Austin' de iken bir yemekte, "Türkiye' de Bush pek sevilmez biz Clinton' u daha çok severdik" dediğimde yaptığım hatanın hemen farkına varıp bir şekilde toparlamıştım. Ama öyle gerçekten. Amerikada yaşıyor olsam kesinlikle Demokratlara oyumu verirdim. Neyse politikayı bir kenara bırakayım şimdi. Biraz madalyonun tersi ile de paralel olacak gözlemlerimi aktarayım. Houston havaalanına iner inmez ilk dikkatimi çeken obez insanlar oldu. Aşırı şişmanlar, ve havaalanında özel araçlar var bu insanları taşımak için, çünkü yürümeleri çok zor. Elbette neden bu kadar şişman olabiliyorlar sorusunun cevabı çok basit, siz de burada yaşasanız siz de obez olma olasılığınızı artırırdınız. Houston' dan San Antonio' ya geldim. Buraya gelmeden önce şirketim araba kiralama rezervasyonu yaptırmıştı benim için, ben gerek yok taksi falan kullanırım desem de, buraya geldikten sonra arabasız yaşayamayacağımı anlamış oldum. Ne bir toplu taşıma aracı, ne bisiklet, ne yürüme parkuru bulabildim. Şaka değil gerçek, bir akşam otelimden sadece biraz yürüyüş yapmak için çıktım ve bunun imkansızlığını gördüm. Yaya kaldırımları yok, her yer otobana çıkıyor, yürümek için genellikle engebeli parkurları aşabilecek donanımlara sahip olmanız gerekiyor. Geldiğim ilk gece beni arabayla otelimden alıp 3 dakika mesafedeki restorana götürdüler, dönüşte araba ile otobana çıkıp bir ton yol gidip, yemek yediğimiz yerin yanıbaşındaki otelime tekrar geri geldim. Abarttığımı düşünüyorsanız, okumaya devam edin daha neler abartacağım neler. Evet gelelim araba kiralama işine, ellerindeki en küçük arabayı istedim. Resimden de göreceğiniz üzere Toyota 4x4 bir aracım oldu. Büyük araba isteseydim ne alırdım acaba. Ama sanırım ellerinde gerçekten küçük araba kalmamıştı diye düşünüyorum. Biz Türkiye' de ya da Avrupada elbette küçük araba tercih ediyoruz, bunun en büyük nedenlerinden biri yakıt fiyatları diğeri de park sorunu. Ama Amerika da bunlar sorun değil. Dünyanın en ucuz yakıtı burada, tüm park yerleri dikine park edilir şekilde ve oldukça geniş, uğraşmak zorunda değilsin. Yer bol. Özetle burada arabasız yaşamak imkansız. Ben de böyle olunca arabadan inmedim desem yeridir. GPS e komutu veriyordum, o beni götürüyordu. İki haftanın sonunda trafiğe de, arabaya da iyice alışmıştım. Ne acı . . .
Gelelim yemek konusuna. Ben ki Vejeteryan ve akabinde Vegan olmaya ya da en azından çok daha az et yemeye özen göstermeye çalışan biri olarak, burada bir süreliğine kendimi kaybettim. Öncelikle hakkını vereyim dünyanın en güzel bifteği (Texas Steak) burada yapılıyor. Bugüne kadar et yememişiz bile diyebilirim. Gerçekten çok güzel. Ama bir oturuşta 650 gram et yenir mi ya? İnanılmaz büyük porsiyonlar, 3 kişinin doyacağı büyüklükte. Yanında bir de 1 litrelik bardakta gelen Cola, ister inanın ister inanmayın, ama bu bardakları yeniden doldurabiliyorsunuz bedavaya, ve insanlara 1 litre yetmiyor olacak ki yeniden dolduruyorlar. Burada su içilmiyor zaten. 2 hafta süresince işyerinde su içiyordum sürekli, bana diyorlar ki "tatsız tutsuz birşeyi niye içiyorsun bak kola var şu var bu var"! Kaldığım 2 hafta boyunca hiç kutu kola görmedim, gördüğüm en küçük kola yarım litrelik olandı. Burada hayatın her anında yemek yeme ile ilgili bir aktivite var, marketlerde bulunan et reyonları bizim 2M Migros' a eşdeğer büyüklükte.
Hadi akşam yemeklerini geçtim de öğlen yemeğinde de kilo kilo et yenir mi ? Hollanda' da öğlen yemeklerini hemen hemen her Hollandalı gibi sandviç ile geçiştiren ben burada yemek yemekten kusacaktım diyebilirim. Açık büfe restoranlarda insanlar öğlen yemeklerinde tabak tabak yiyorlar. Yemekler de çok ucuz. Yemeğe erişim çok kolay, ücret az, hal böyle olunca insanlar obez olur tabi diyorsunuz di mi? Ama gelin madalyonun tersinden bakalım olaylara. Diyelim ki siz lastik üreticisisiniz, daha çok lastik satmak istiyorsunuz, hammedenizi en ucuza alacak ortamı ouşturdunuz, verimli üretim yapıyorsunuz, maliyetleriniz çok düşük ve satış fiyatınız da eklediğiniz kar marjına rağmen oldukça ucuz. Şirket olarak iyi bir satış rakamına sahipsiniz, ama satışlarınızı daha da!!! artırmak niyetindesiniz, bunu gerçekleştirebilmenin sadece bir tek yolu var, müşterinin lastik kapasitesini artırmalısınız bir şekilde. 5 tekerlekli 6 tekerlekli araçlara yol vermelisiniz sonra 8-10 tekerlekli vs. Elbette abartılı bir örnek veriyorum ama anladınız sanırım. Daha çok yemek satabilmek için insanların yeme kapasitelerini artırmalısınız ki daha çok satış yapabilesiniz. Şunu açık seçik söyleyeyim, bu sistemde insan sadece tüketmek üzere bulunma durumuna getirilmekte. Yıllar önce çok iyi hatırlıyorum şişe kolalar vardı 25cl, içerdik doyardık. Sonra 33cl lık kutu kola çıktığında bitiremezdim onu, derken o da yetmez oldu, sonra 50cl lık kolalar çıktı ve insanlar böyle böyle kendilerini alıştırır oldular daha çok tüketmeye. Az ile yetinme dönemleri çok gerilerde kaldı artık maalesef. Yani şimdi benim 1 litrelik bardak örneğime gülüyor olabilirsiniz ama yıllar içinde benzer bir yaklaşımı Türkiye'de de görürseniz şaşırmayın.
Elbette insanların gözlerini açması ve kendilerine yapılan bu kötülüğü görmesi, bu kadar kolay ve ucuza yemek ulaştırılmasının nedenini, bedenini bir çöplük gibi kullanmasını sağlayan zeminin neden yaratıldığını sorgulaması gerekir. Burada biraz Amerika'nın hoş olmayan taraflarını anlattım gibi ama şunu da söylemem gerekiyor, peşinde koştuğum tüm bu doğaya kaçış çabaları, tüketim toplumuna olan karşıtlık, teknolojinin insan için kullanılması gibi düşüncelerin aktifleşmesi de yine Amerikada gerçekleşmekte. Yani oraları kötülemiyorum, sadece yanlış olan şeyleri gösterip bile bile lades olmayın diyorum. Sonuçta kim nederse desin Türkiye Amerika' nın izinde ilerliyor. O zaman kötü taraflarını değil de iyi taraflarını almaya çalışmak gerek. Bize düşen neyin iyi neyin kötü olduğunu algılayabilecek kafalar yetiştirmek. Beyni kolayca yıkanabilen, mitinglerde ortalığı dolduran, her söylenene inanan, olaylara at gözlükleri ile bakan koyun misali kalabalık çoğunluklardan olmayalım.
Ne dinliyorum?
Son iki haftadır Hayko Cepkin dinliyorum. Size de tavsiye ederim. Özellikle "Ölüyorum" isimli parçası çok ama çok güzel, bu aralar sürekli bu şarkı var listemde. Harika, muhteşem, olağanüstü.
1 comments:
sevgili Tekin eşin Yaban gibi, senin de akıl, sağ duyu ve sorumluluk dolu yazılarını çok seviyorum. daha sık yazman dileğimizdir.
Yorum Gönder