"I should not talk so much about myself if there were anybody else whom I knew as well." - "Eğer bir başkasını daha iyi tanıyor olsaydım, kendimden bahsetmezdim." - Henry David Thoreau

Çarşamba, Şubat 18, 2009

Madalyonun Tersi - 3 (Kriz)

Bugün biraz kendi bakış açımla ekonomiden bahsetmek istiyorum. Aylardır süren kriz haberleri, ülkelerin bu haberlere tepkileri ve bizleri nelerin bekleyebileceği ile ilgili kendimce bir iki yorumda bulunacağım. Aslında böyle bu konuya girmemin temel nedeni şu an Amerika' da olmam. İş dolayısı ile 2 haftalığına buradayım. Mevcut ekonomik gelişmeleri Hollanda, Amerika ve Türkiye açısından değerlendirme fırsatı buldum. Bunları da kendi bakış açımla aktarmak istedim.

Amerika

Şu an çok ama çok ciddi bir ekonomik kriz var. Amerika' dan uzakta bunu farkedemiyorsunuz. İnanın şaşkınlık içerisindeyim. Geldiğimden beri en çok konuşulan konu ekonomi. 5 Nisan kararlarını yaşadığım döneme gittim resmen. İnsanlar panik halinde, çok ciddiyim. İşten çıkarmalar had safhada, herkeste "ne zaman İnsan kaynakları beni çağıracak" diye bir korku var. Batan şirket sayısı son derece fazla ve bunlar sadece küçük işletmeler falan değil. Mesela size bir örnek olması açısından, meşhur "circuit city" nin sayfasını bir ziyaret edin. Niyetim kimseyi paniğe sokmak değil, sadece gördüklerimi aktarıyorum. Mümkün olduğunca CNN izliyorum ve reklamlar dahi ekonomik krizle ilgili. Hemen hemen her reklam "Ekonominin kötü olduğu şu dönemde bizim ürünümüzü tercih etmelisiniz, çünkü . . ." diye başlıyor. Bugüne kadar alınan önlemler pek bir işe yaramadı. Obama resmen enkaz devralmış durumda. Obama ile ilgili konuşmak için elbette çok erken ama ben söylemlerini, duruşunu ve politik yaklaşımını çok beğeniyorum. Umarım iyi işler yapacak ülkesi ve dünya için. Bu hafta çok önemli bir paket daha açıklandı Obama tarafından, piyasaya canlılık vermesi umuluyor, özellikle işsiz kalan insanlarla ilgili önemli destekler içeren bir paket. Bakalım zaman gösterecek ne derece etkili olacağını. Bu arada ilginç bir not; Bu yeni paket özellikle "yenilenebilir enerji" yatırımları ile ilgili de bir destek içermekte. Bu yaklaşım benim acayip hoşuma gitti, yani günü kurtarma telaşıyla, geleceği karartmaya göz yummayan bir politika olarak algılıyorum bunu. Diyeceksiniz ki "bunun nesi ilginç?" İlginç tarafı şu, CNN de bir reklam gördüm, sadece bir kere izledim ve şaşkınlığımdan çok da dikkat edemediğim için reklama kimin sponsor olduğunu göremedim, ama aşağı yukarı şöyle bir şeydi;

"Şu an büyük bir krizin içindeyiz ve hükümetimiz parasını bizi kurtarmak için kullanmak yerine doğaya, teknolojiye harcıyor, buna dur demelisiniz."

Önce dalga geçiyor sanmıştım ama değildi, hala daha emin olamıyorum ben mi yanlış duydum/gördüm, ama bir daha da bu reklama rastlamadım. Belki de hayal gördüm, umuyorum öyledir.

Hollanda

Hollanda ekonomisi güçlü bir yapıya sahip, ayrıca ulusal borç yükü de az. Ama sonuçta ekonomi çoğunlukla ticarete dayanmakta. Global kriz doğal olarak en çok ihracatı etkiliyor, bu da ekonomiyi krizlere karşı kırılgan bir yapıya sokuyor. Zaten ülke resmi olarak iktisadi durgunluğa girdi. Ayrıca bankacılık sektörü de Fortis sayesinde büyük yara aldı. Bunları da geçtim, hükümet yetkilileri ekonomik krizin etkilerini önceden göremediler. Bir durgunluğa girileceğini bekliyorlardı ama bu derece etkilenileceğini düşünmüyorlardı ve nitekim dün itibariyle hata yaptıklarını kamuoyu ile paylaştılar. Kriz ekonomiyi gerileme sürecine soktu ve 2009 da işsizlik oranının %5.5 e çıkması beklenmekte. Zaten hergün çok sayıda işten çıkarmalar duyuyoruz. Fakat iyi bir haber olarak emlak piyasası krizden çok etkilenmedi, yani Amerikada' ki krizin en büyük nedenlerinden biri Mortgage sistemi ile verilen kredilerin geri dönüşünün olmaması, evlerin değer yitirmesi ve bir sürü tetikleyici unsur burada görülmedi. Bu da mortgage sisteminin biraz daha oturaklı olduğunu gösteriyor. Bir diğer önemli unsur da Hollandalıların çok tutumlu olmaları. Hatta bazen cimri olarak bile nitelendirebilirsiniz onları. Çoğunlukla gösterişten uzak yaşarlar, hatta hollanda ile ilgili kitap okurken şöyle birşeyden bahsediyordu çok hoşuma gitmişti. Hollandalılar marka alışverişi yapmazlarmış, eğer böyle bir alışveriş yapmışlarsa da onu kullanırlarken markasının başkaları tarafından görülmemesine çalışırlarmış. Çünkü bir başkası görürse "buna bu kadar para verilir mi" diye dalga geçermiş. Benim çok hoşuma gitmişti bu, sonra sadece başkaları görsün diye marka alışverişi yapan insanlar olduğu aklıma geldi.

Türkiye

Tabi öncelikle sormak lazım "gerçekten Türkiye' de kriz var mı?" Yoksa daha öncelikli konularımız mı var gündemde? İşsizlik rakamları açıklandı, %12 küsür. Neredeyse rekor düzeyde. Bir çok sektör önemli ölçüde darbe almış durumda. Şu ana kadar faiz indirimleri dışında çok önemli bir adım atıldığını bilmiyorum, belki ben yeterince takip edemedim. Sonra bir takım insanlar sürekli Türkiye'nin bu krizden en az etkilenen ülke olacağını söyleyip duruyorlar. Aslında ben de Türkiye' nin bu krizden en az etkileneceğini düşünenler arasındayım ama bu "en az"ın bile ciddi bir kriz olduğunu görmemek bana biraz günü kurtarmak psikolojisi gibi geliyor. Obama' dan verdiğim örneğe bir daha dikkat edin. Gerçekten çok önemli, yani burada hiç bir siyasi partiyi övmek ya da yermek niyetinde değilim, kimse üzerine alınmasın ama Türkiye' nin gerçekten vizyon sahibi liderlere ve yöneticilere ihtiyacı var. Bu liderleri yaratmak da bize düşüyor. Bakın liderler krizleri avantaja dönüştürmeyi bilen insanlardır. Şu an bu derece olumsuz gelişmelere karşın Amerika ve Avrupa işlerin bu şekilde gitmeyeceğini anladılar, krizi yeniden yapılanmaya geçmek için fırsat olarak görecekler. Bunun temelleri atıldı bile. Umuyorum Türkiye de bu değişim rüzgarından nasiplenecek eğer kafasını kaldırıp çevresinde "gerçekten önemli" olan gelişmelere yoğunlaşabilirse.

Size bir gözlemimi daha aktarayım; inanın abartmıyorum, Türkiye' de tanıdığım bildiğim bir çok insan Amerikadaki ve Hollandadaki büyük çoğunluktan çok daha başarılı olabilecek insanlar. Bunu o kadar net görüyorum ki size anlatamam. Peki neden ülke olarak başarılı değiliz de birey olarak başarılıyız biliyor musunuz? Nedeni o kadar basit ki, Türkiye' de hepimiz daha fazlasını istiyoruz, her şeyin daha fazlası. Daha çok para kazanmak, daha çok mevki, daha çok mutluluk . . . Avrupadaki insanların böyle dertleri yok herkesin standart bir yaşamı var, daha fazlasına ihtiyaçları yok, mevcut kazançları ile her istediklerini yapabiliyorlar. Bir mortgage ları var bir arabaları, eş çocuk. Daha ne olsun diyorlar ve daha çok kazanmak için daha çok çalışma gereği duymuyorlar. Daha çok kazanırlarsa da bunu eğitime, kültüre, sanata harcıyorlar ve sonuçta kazanılan fazla paranın sistem içerisine dönüşünü sağlayabiliyorlar. 2. bir mortgage peşinde de koşmuyorlar. Bu da diğer insanlara fırsat veriyor onlar da çalışabiliyorlar ev sahibi olabiliyorlar ve tüm bu düzen ülkeyi de refaha kavuşturuyor. Elbette pek çok etken daha var, ayrıca sistem burada oturmuş diye de düşünebilirsiniz ama bu söylediğim Türkiye' de ucundan dahi tutamadığımız bir durum. Türkiye' de daha bir Amerikan yaklaşımı sözkonusu. Avrupanın sosyal devlet unsuru ne Amerika'da ne de Türkiye'de yerleşmiş. Bu da bireyi bir miktar vahşileştiriyor. Türkiye' de her birey daha çok para kazanmak istediği için daha çok çalışıyor, kazandıkça yetinmiyor daha çok çalışıyor, başkalarına kazanma hakkı tanımıyor. Bakın çok basit bir örnek söylediklerimi doğrulamak adına, kriz ortamındayız, krizi pek önemsemeyen insanlar şu an kriz ortamında işlerini büyüten insanlar, bir çok rakibi silip süpürebililme fırsatı. Halbuki aynı gemide olduklarını unutuyorlar. Büyük balık küçük balığı yer tamam ama küçük balıklar bitince büyük balık da kalmaz. Bir başka örnek size, bizzat kendimden. Bir büyüğüm bana para kazanmanın önemi ile ilgili akıl vermekteydi. O zamanlar sanıyorum 28 yaşında falanım. Bana "ben senin yaşındayken 6. milyon dolarımı bankama koymuştum" dedi. Duraksadım, o an birşey demedim ama sonradan çok düşündüm, ben 1. milyon dolarımda işi gücü bırakır, Barış' ımı yanıma alır dünyayı dolaşmaya çıkardım. Sonra daha çok düşündüm ve dedim ki acaba 1. milyon dolarımı kazandıktan sonra 2. yi de kazanayım öyle bırakırım mı derdim, ve bu böyle 3, 4 gider miydi? Çünkü benimle konuşan kişi, 28 yaşında 6. milyon dolarını yapmışsa ve aradan yıllar geçmesine rağmen hala aynı işi yapıp daha çok para kazanıyorsa bir sebebi olmalıydı. Evet sebep basit; bitmeyen hırs, daha çok kazanma hırsı. Ama bunu kendi başına yapma hırsı. Neyseki ben de böyle bir hırs yok. Elbette demiyorum ki işi gücü tamamen bırak, al paranı kaç buralardan. Sonuçta istihdam yaratıyorsun. Demeye çalıştığım şey birey olarak doyuma ulaşınca bırak başkaları bayrağı taşıyabilsin, kurumsallaşabilmeyi sağlayabilmek gerek. Ya işte konu konuyu açtı öyle sohbet eder gibi biraz da şu an çoookkk uzaklarda olmanın verdiği efkarla öyle yazdım kafamdan geçenleri.

Sonuç

Bu yazıdan bu sonuç çıkmaz ama şu bir gerçek ki kapitalist bir sistemde yaşıyoruz ve daha iyisi buluna kadar en iyi uygulanabilir sistem bu. Kapitalizmin tahtı krizlerde sallanır ama her bir kriz onu daha güçlü hale getirir, çünkü sistem krizlerde kendini yeniler, eksiklerini onarır. Avrupa Sosyal Devlet ile kapitalizmin vahşiliğini bir miktar yumuşatmayı başarabilmiş ama sistem hala pek çok insana, ülkeye acı çektirmeye devam ediyor. Ben iddia ediyorum ki bu krizi aşmanın da, daha iyi bir sisteme / geleceğe sahip olmanın da tek yolu Teknoloji' den geçiyor. Ancak para üzerine odaklı bir sistemde yaşadığınızda teknolojiden yeteri kadar faydalanamıyorsunuz, çünkü tüm yenilikler, geliştiricilerine para kazandırmak amacıyla piyasaya sürülüyor. Kaçmayan kadın çorabı üretebilirsen büyük iş yapmış olursun ama para kazanamazsın. Bu konuyu daha sonra değişik örneklerle açmak niyetiyle son sözümü söyleyeyim; İnsanoğlu yarattığı tüm olumsuzlukların üstesinden gelebilecek zekaya ve doğa da insanın zekasını kullanmasını sağlayacak güce sahiptir. Bu dengeyi kurarken bir takım kayıpların yaşanması doğaldır, o nedenle değişime açık olunmalı.


0 comments: