"I should not talk so much about myself if there were anybody else whom I knew as well." - "Eğer bir başkasını daha iyi tanıyor olsaydım, kendimden bahsetmezdim." - Henry David Thoreau

Pazar, Ağustos 01, 2010

Tatildeyiz - 4

Pisa’dan trenle Cinque Terre’ ye geçtik, 5 şirin köyden oluşan bu bölge UNESCO Dünya Mirası Koruma listesinde. Zaten buraya geldiğinizde anlıyorsunuz her şeyin nasıl korunduğunu. Harika bir denizi olan bu bölgede sahil kenarında güzel ve renkli evlerinde buranın köylüleri yaşamakta. Turistler ya çok az sayıda olan küçük otellerde kalmak durumunda ya da buraya trenle botla veya yürüyerek gelmek durumunda. Köylerde büyük işletmeler yok genelde buranın yerel halkı mütevazi dükkanlarında satışlarını yapıyor. Her yer renkli ağaçlar ve çiçeklerle süslenmiş ve ufak limanda güzel balıkçı kayıkları var. 

Biz Cinque Terre’ye en yakın olan Lavanto’da Cinque Terre isimli kampta 5 gün kaldık. Kamptan çok memnun kalmadık açıkçası. Ama işimizi gördü, günlük 2 kişi bir çadır 23.5 Euro verdik. Cinque Terre; Monterosso, Vernazza, Corniglia, Manarola ve Riomaggiore isimli 5 köyden oluşan bir milli park. Biz ilk gün tren ile ulaşımı kullandık, sonraki günler ise burada mutlaka yapılması gereken yürüyüş parkurlarıyla köyler arasını dolaştık. İlk gün toplamda 6 saat yürüdük, Monterosso-Vernazza-Corniglia arasını. Bu kısım en zorlu parkur. Orman içerisinde, dik yokuşları yürüyorsunuz ve harika bir manzara size eşlik ediyor. Doğal park olduğu için bilet almanız gerekiyor, günlük 5 euro vererek bir Cinque Terre kartı alıp müzelere ücretsiz girebilir ve bu yürüyüş parkurlarını gezebilirsiniz. 19.5 Euro verirseniz bunlara ilaveten tren ve bottan da faydalanabilirsiniz. Biz bot kısmını son gün yaptık. Eğer uzun ve zorlu parkuru yürümek istemezseniz bile mutlaka en azından Manarola – Riomaggiore arasındaki yolu yürüyerek geçin hem zorlayıcı değil hem de 30 dakika sürüyor. Bu yolun ismi Via dell’ Amore (Aşıklar Yolu), sanırım ismi kendisini anlatmak için yeterli. 5 köyün de denizi çok güzel, çarşaf gibi. Yemekler de güzel ve çok pahalı değil. 

Cinque Terre’de iken La Spezia şehir merkezine ve oradan otobüsle yarım saatlik mesafede Porto Venere’ ye gittik ve denize girdik. Burada iken yapabileceğiniz bir alternatif olablir. Ama çok zamanınız yoksa burayı es geçebilirsiniz. Es geçmemeniz gereken yer ise Portofino olmalı. Ne yapıp edin burayı görün. Levanto’dan trenla Santa Margerita, oradan da bot ya da otobüsle (bot 5.5 Euro, otobüs 1 euro – biz botla gidip otobüsle geldik) Portofino’ya gidiyorsunuz. Rehber kitabımızın uyarısına göre Portofino çok pahalı bir yer ve Santa Margarita’da yemeli, içmeli ya da alışveriş yapılmalı imiş, biz de bu uyarıyı dikkate aldık elbette. Portofino sosyetenin uğrak yerlerinden biri, zaten limana girer girmez gördüğünüz yatlar bunu kanıtlıyor, İtalya’nın Göcek’i gibi bir yer. Harika bir parkı var mutlaka gezilmeli, otobüsle dönüş yolunda Portofino plajında denize girdik. Bu satırları yazana kadar ki dönem içerisinde girdiğimiz en güzel denizdi. Cinque Terre’de kampta Kanada’da yaşayan İranlı bir çiftle tanıştık. Kadın çocukken İran’dan kaçıp gidenlerden, kocası da sanırım benzer şekilde İran’dan ayrılmış ve Fransa’da tanışmışlar. Şimdi Kanada’da yaşıyorlar. Avrupa turuna çıkmışlar, Amsterdam’a uçakla gelip karavan kiralamışlar, İspanya, İtalya, Hırvatistan, Slovenya öyle geziyorlar. Muhabbetimiz döndü dolaştı ve İran konusuna geldi. Adam bana Atatürk’ten bahsetti, ne kadar şanslı olduğumuzu vurguladı. Atatürk’ün o dönem İran ile olan ilişkileri ve Şah Rıza’nın Atatürk’ün izinden gitmeye çalışmasını anlattı. Sonra başa gelen oğlu herşeyi batırmış, yoksa İran da Türkiye gibi olabilirmiş. Gururlandım bunları dinlerken. Yani daha doğrusu bizden olmayan birinden bunları dinlemek beni gururlandırdı. İran için de üzüldüm, daha doğrusu aslında hep üzülüyorum. Benim çok denilecek kadar İranlı arkadaşlarım oldu ve hepsi İran’dan kaçıp gelenler. Hepsi de çok iyi insanlar, sizler bizler gibi, ama bir şekilde ülkelerinden kopmuşlar, koparılmışlar farklı düşündükleri için. Neyse şimdi tatil yazısında bunlardan bahsetmek istemiyorum belki sonra, başka bir yazıda. İşte böyle hızlıca geçti gitti 5 gün.

Bir sonraki durağımız sadece 1 gün kaldığımız Cenova idi. Levanto’dan 1.5 saatlik bir tren yolculuğu sonrası güzel bir liman kenti olan Cenova’ya vardık. Rehber kitabımız Cenova için, “ilk gördüğünüzde buradan hemen gitmek isteyebilirsiniz ama bir şans verin” diyordu. Gerçekten de trenden indikten sonra merkeze gidene kadar geçen 20 dakikalık yürüyüş tedirgin ediciydi. Her an başımıza bir şey gelebilir endişesini taşıyarak geçti yürüyüşümüz. Ama sonrasında alıştık, ana merkeze de çıkınca biraz daha İtalyan şehri havasına büründü Cenova. Sokakları labirent gibi, dar ve nereye çıkacağını kestiremiyorsunuz, kaybolmamak imkansız. Biz de bir kaç defa kaybolduk zaten. Yine rehber kitabımızın tavsiyesi ile akşam gittiğimiz trattorio bugüne kadar yediğimiz en güzel akşam yemeği faslını yaşattı bize. Trattoria da Maria (Vico Testa d’Oro No 14). Bulmak için epey çaba sarfettik, ıssız bir sokağa girdik, tabelasını gördük, dışarıdan bakıldığında kapalıymış gibi geldi bize, ama içeri girince buram buram yemek kokusu, bağıra çağıra konuşan insanlar, vızır vızır ellerinde dolu tabaklarla geçen garsonlar bize sanki kapıyı açınca başka bir dünyaya geçmişiz hissi yaşattı. Kapıdan girince mutfağı görebiliyorsunuz, bildiğin ev tencerelerinde (daha doğrusu kazan) yemekler pişiyor ve tencerenin dibini görene kadar lokanta açık kalıyordu ki 2-3 saate herşey bitiyor zaten. Kimse ingilizce bilmiyordu ama başarılı bir şekilde siparşimizi verdik. Harika yemekler ve salatalar yedik, enfes bir şarap içtik ve yüzümüz güleç ayrıldık oradan. Hamsi salatası, Ahtapot salatası, Şinitzel, Pestolu Spagetti, Patates Kızartması, Hamsi Tava, 2 tane yeşil salata, 1 adet Tiramisu benzeri tatlı, enfes bir beyaz peynir ve yarım litre beyaz şarap için toplamda 37 Euro verdik. Yani anlayacağınız boğazımıza olan düşkünlüğümüz, Cenova' nın kültürel aktivitelerini bir kennara itmemize neden oldu. Belki buraya 2 gün ayırmalıydık, bir daha ki sefere artık.

2 comments:

gulannem 3.08.2010 13:46  

Ben de okurken duygulandım, İran'lı adamın dediklerine...
Tatiliniz de iyi geçmişe benziyor, fotolarınız güzel çıkmış...Sevgiler..

Basak 11.08.2010 07:55  

İtalya, cennet ülke... Bocca d'Asse'in gece manzarası da çok hoşmuş.