"I should not talk so much about myself if there were anybody else whom I knew as well." - "Eğer bir başkasını daha iyi tanıyor olsaydım, kendimden bahsetmezdim." - Henry David Thoreau

Cuma, Ağustos 06, 2010

Tatildeydik - 5


Yolculuğumuzun İtalya ayağını Cenova’ da bitirdik ve 2 saatlik bir tren seyahati sonrası Menton’ a vardık. Menton Fransa’nın Cote d’Azur (Mavi Kıyı) bölgesinin ilk önemli durak noktası. Planımıza göre Cote d’Azur da kalan 10 günümüzü geçirip Marsilya üzerinden Hollanda’ya dönecektik. Bu yazımda bu kalan 10 günlük seyahatimizi, gördüğümüz güzel yerleri anlatacağım.


Menton bizim ilk bakışta çok ama çok sevdiğimiz bir yer oldu. Burası daha çok emekliliğini yaşayan insanların tercih ettiği bir yer aslında. Zaten baktığınızda mutlu yaşlıların çoğunlukta olduğunu hemen farkediyorsunuz. Yemyeşil bir alan, ağaçlar arasında bahçeli güzel apartmanlar, her sokak lambasının yanında renkli renkli çiçekler, sağınız solunuz üzerinde binlerce meyveyi barındıran portakal ve limon ağaçları. Portakallar o kadar çok ki artık yerlere dökülmüşler. Menton zaten meşhur portakal festivali ile ünlü, biz gittiğimizde festival zamanı değildi ama ben bloguma bir tane festival resmi koydum sizler için. 351 basamak çıkarak vardığımız Menton’ un en tepe noktasında, muhteşem bir manzara eşliğinde bulunan kampa yerleşmemiz biraz zor oldu. Zaten geç varmıştık ve resepsiyon kapanmıştı, üstüne üstlük kamp tamamen doluydu, kapıdaki görevli ısrarla yer olmadığını söylüyordu, biz de çadırımızın çok ufak olduğunu, bir köşeye kıvrılacağımızı dillendirip duruyorduk. Sonunda kapıdaki diğer görevli halimize acımış olacak, köşede ağaç altında bir yer gösterdi. Biz yerimizi çok sevdik ve kalan 5 günümüzü bu kampta geçirdik. 5 gün bu kamptaydık ama hep Menton’ da değildik elbette. Zaten emekli olduğumuzda buraya yerleşeceğimiz için, sadece 1 gün burayı gezdik. Eğer Cote d’Azur a yolunuz düşerse Menton’ u es geçmeyin derim.



Menton, Monako-Monte Carlo’ ya tren ile 15 dakıkalık bir mesafede. Ayrıca otobüs de her 15 dakikada bir kalkıyor. Tren kişi başı 1.90 Euro 15 dakika sürüyor ve gayet konforlu, otobüs ise 1 euro, 40 dakikalık ezietli bir yolculuk. Aslında en iyisi araba kiralamak ama biz bunu atladık ne yazık ki, artık bir daha ki sefere. Monako tam zenginler ülkesi, hayatımda görmediğim kadar çok çeşitte lüks arabayı burada bir arada görme şansım oldu. Ünlü kumarhanesi, ve hemen yanında ki Hotel de Paris mutlaka görülmesi gereken yerler. O çevreye gittiğinizde zenginliğin ne demek olduğunu anlıyorsunuz. İyi ki zengin değilim dedim kendi kendime, hayattan zevk alacak o kadar çok şeyim var ki, bu kadar para, pul insana doyumsuzluk getirebilir, gerek yok. Monako’ da bir çok şeyden vergi alınmıyormuş, bu da sıcak parayı çekiyor işte. Monako nun denizi fena değil, daha iyi yerler görmüştü elbette, zaten çok kalabalık. Monaca tepeler üzerine kurulmuş bir yer, böyle olunca az alanı iyi kullanabilmek için yüksek yüksek binalar yapmışlar. Harita üzerinde bakıldığında 2 nokta arası kısa bir mesafe gibi dursa de, 3. boyut devreye girdiğinde ulaşım bir hayli zor, bunu da şehir içine asansörler koyarak çözmüşler. Plaja inmek için asansöre falan biniyorsun, güzel düşünülmüş. Monako’ da görülmesi gereken bir yer de eski şehir içindeki palas ve katedral. Zamanın da Monako Prensi ile evli olan Grace Kelly Monaco’ nun en önemli objesi durumunda, onun mezarı da bu katedralin içerisinde, evlilikleri de 1956 yılında bu kilise de evlenmişler zaten. Görkemli bir yapı.
 

Menton’ da kalırken bir de Nice e gidebilirsiniz, biz de öyle yaptık ve geçen sene gitmiş olmamıza rağmen bu güzel şehre bir kez daha uğradık. Nice trenle 40 dakika, otobüsle 1.5 saatlik bir mesafede, otobüs 1 euro tren ücreti ise 5.5. Nice biraz İtalya biraz Fransa kokan bir yer. Çok güzel bir şehir, sokaklarında dolaşmaya bayılıyorum, bir kafede oturup Pastis içmek, etrafı seyretmek, pazarından meyve almak, parklarında gezmek harika. Denizinin rengi eşsiz, ama plajı taşlı ve deniz genelde dalgalı ama uçsuz bucaksızmış gibi görünen bir mavilik size sonsuzluk hissi veriyor. Turist trenine binerseniz sizi tepedeki orman bölgesine çıkartıyor, burada 1-2 saatlik bir huzur sonrası tekrar şehrin akışına bırakabilirsiniz kendinizi. Nice’ de size çok güzel bir restoran tavsiye edeceğim. Adı “Du Gesu” (1 Place Jésus), çok guzel bir kilisenin yanında. Mutlaka dolaşırken farkedersiniz zaten burayı. Başka hiç bir yer aramayın hem fiyatları ucuz hem de yemekleri harika, özellikle pizzaları, emin olun böylesini daha yemediniz. Bir miktar sıra beklemeniz gerekebilir. Biz de zaten burada yemek faslını biraz fazla uzattık ve Menton’ a giden son treni kaçırdık, Nice te bir otel bulup çadırımızdan uzakta gecelemek zorunda kaldık (70 euro). Nice’in sabahları kurulan pazarını da es geçmemek lazım, harika meyveler ve sebzeler başdöndürücü güzellikte, rengarenk.

Biz Cannes’ a Menton’ da kalırken gittik. Begeneceğimizden emin değildik. Eğer siz de aynısını yaparsanız, otobüsle Menton’ dan Nice ve oradan da Cannes a toplam 2 Euro ve 2,5 saat, ama tren ile giderseniz 9 euro ve yaklaşık 1 saat. Cannes’ a geldiğimiz de belki yorgunluğumuzdan belki aşırı sıcak ve kalabalıktan çok beğenmedik, ama daha sonra biraz sokaklarında kaybolduk ve güzel bir yer olduğuna karar kıldık, öyle ki ertesi gün burada bir otelde kalıp daha detaylı gezmeye karar verdik. Cannes içinde önemli yerleri gezdiren ufak turist trenine binip 1 saatlik bir gezi yaptık, daha sonra buraları yürüyerek gezdik, güzel ufak lezzet duraklarında molalar verdik, Cannes Film Festivalinin kırmızı halısı üzerinde fotoğraf çektik, denizine girdik. Çok güzel bir plajı var ama anababa günü. Sokaklarında gezerken alışveriş yapmamak için kendinizi zor tutacaksınız, hatta tutamayacaksınız. Her keseye hitap eden çeşit çeşit ürünler, esnaf tarzı dükkanlarda satışa sunuluyor. Belki şaşıracaksınız ama Cannes bize diğer gezdiğimiz yerlere göre ucuz geldi. Herkes Cannes’ın ününü duymuştur ama ben size eğer buraya gelirseniz Antibes’ e gitmenizi önereceğim. Yaklaşık 15 dakkalık mesafede çok zengin bir turizm bölgesi. Ziyaret etmeden geçmeyin. Antibes’ te de küçük trene binip 1 saatlik bir tur yaptık, tur sizi Juan Les Pins’e götürüyor, burada inip daha sonra başka bir tren ile tekrar Antibes’ e dönebilirsiniz. Antibes de, Juan Les Pins de deniz görmek için çok ideal. Antibes’ in pazarı (Marche du Provence) şu ana kadar gördüğüm en zengin içeriğe sahip. Mutlaka ziyaret edilmeli.

Cannes ve çevresinde bu kadar uzun süre kalınca, sonraki duraklarımız Toulon, St. Tropez ve Hyeres’i atlamak durumunda kaldık. Son 3 günümüzü havanın da biraz bozmuş olmasını bahane gösterip şehir turlarına ayırmaya karar verdik ve Provence bölgesinin 2 güzel şehri olan Marsilya ile Aux de Provence’ yi gezdik. Zaten uçağımız Pazartesi sabahı Marsilya’ dan kalkacaktı.


Menton Portakal Festivalinden bir goruntu. Bu resim "http://annu-journal.blogspot.com" sitesinden alintidir.

Marsilya çok büyük bir liman şehri, geniş caddeler, kalabalık sokaklar, akmayan trafik bana bir çok kez İstanbul’ u anımsattı ve çok beğendim. Kendimi İstanbul’ un Eminönü, Taksim İstiklal Caddesi, Beyoğlu semtlerinde hissettim zaman zaman. Limanı hayli büyük, alabildiğine yat ile dolu, denize paralel baktığınızda binlerce yelken direği görüyorsunuz. Limana paralel kafe ve restoranlar sürekli dolu, insanlar birşeyer içip neşe içinde sohbet ediyorlar. Seviyorum bu manzaraları. Sokaklarda gezerken bir şapkacı dükkanına girip alışveriş yaptık. Uzun zamandır aklımızdaydı buralardan birer şapka almak. Ben şapka, Barış da süslü bir toka aldı kendine. Bu şapkadan sonra giyim alışkanlıklarımı değiştirmem gerekecek, kendime yeni bir stil yaratmalıyım. Göz alışkanlığı mıdır bilemiyorum ama benimle beraber alışveriş yapan bir adam onlarca şapka denedi ve ne denese yakıştı, ben ise ne taksam bir garip durdu. Sonunda bir tanesinde karar kıldım. Gözümü alıştırıncaya kadar giyeceğim artık.



Gittiğimiz yerlerden anne babalarımıza kart atmak gibi bir alışkanlığımız var. Bu tatilimizde de Cinque Terre, Monaco (Grace Kelly Pullu) ve Marsilya’ dan kart göderdik, bakalım ne zaman ellerine ulaşacak. Benim bir de gttiğimiz yerlerde berbere gidip saç traşı olmak gibi bir alışkanlığım vardı ama bu sene bunu yerine getiremedim.

4 comments:

gulannem 7.08.2010 15:37  

kartınızı 5 gün önce aldık, teşekkürederiz... şapka da çok yakışmış, sevgiler.

Basak 11.08.2010 07:53  

Toulon'u atlamakla çok bir şey kaçırmamışsınız, gittiğiniz yerler çok daha keyifli geldi bana. Aslında ideali sizin yaptığınız gibi yapmak, fakat gemi seyhatinde böyle detaya girmek mümkün değil.

Adsız,  13.09.2010 23:12  

Ben almanyadan sevgi, gercekten cok guzel bir blog, eger twitter veya facebook sayfasi varsa hemen
ekliycegim.

tekmen 15.09.2010 20:40  

Merhabalar Sevgi,
Blog' umu begendigine sevindim ama oyle iddiali bir blog degil benimkisi, arada icimden gecenleri yaziyorum geride bir izimiz kalsin diye :)
Twitter icin : tekinmentes