"I should not talk so much about myself if there were anybody else whom I knew as well." - "Eğer bir başkasını daha iyi tanıyor olsaydım, kendimden bahsetmezdim." - Henry David Thoreau

Pazartesi, Mayıs 12, 2008

Koninginnedag - Queen's Day

Hollanda' ya gelmek gibi bir planınız varsa, ne yapın edin, 30 Nisan gününü denk getirmeye çalışın. Burada yılın çılgınca yaşanılan ve ortalığın tam anlamıyla dağıtıldığı tek gündür. Bu bir sokak festivali değildir, resmen tüm şehrin katıldığı bir karnavaldır. Bir gün öncesinden bana ne denli önemli bir gün olduğu anlatılmış olmasına rağmen, ben bu kadar çılgınca kutlanacağını düşünmemiştim. Ne bileyim belli caddelerde, kalabalıklar olacağını tahmin ediyordum ama tüm Amsterdam' ın, sokakların hatta kanalların bile insan seline dönüşeceğini düşünmemiştim. Herkes, istisnasız herkes şarkılar söyleyip, eğleniyordu. Biz de bu cümbüşe katıldık ama insanları seyrederken bile yorulduk. İçkinin su olup aktığı, her tarafın portakal rengi olduğu bugünü mutlaka görmelisiniz. Tabi günün sonunda Amsterdam bir çöp şehri haline geliyor. Ancak sabah kalktığınızda etrafın tertemiz yapıldığını gördüğünüzde de "ulen ne belediyeler var" diye de içinizden geçiriyorsunuz elbette.

Bugün bir de ne düşündüm biliyor musunuz? Yaklaşık 1 milyon kişi hiç kural tanımaksızın bugünü kutluyorlar, çılgınlar gibi eğleniyorlar, içki içiyorlar, dans ediyorlar, dağıtıyorlar, mutlu oluyorlar ve tüm bu çılgınlıklara izin veriliyor ve neredeyse hiç olay çıkmadan insanlar gülerek evlerine dönüyorlar. Ardından da tüm şehir temizleniyor. Ancak, tam bir gün sonra, Taksim meydanında insanlar 1 Mayıs' ı kutlamak istediklerinde savaş çıkıyor. Gel de çık işin içinden.

Neyse, biraz da Queen's Day den bahsedeyim. İlk olarak 31 Ağustos 1885'de Prenses Wilhelmina'nın doğum günü kutlamasıyla başlamış bu gelenek. Daha sonra Kraliçe Wilhelmina oluyor tabii... Kraliçe Juliana'nın 1949'da tahta çıkmasıyla onun doğum günü olan 30 Nisan'a kayıyor Queen's Day. Şimdiki Kraliçe Beatrix 31 Ocak doğumlu olduğu halde o da resmi olarak doğum gününü 30 Nisan'da kutluyor. Bilmem, belki o kadar insanı soğuk kış gününde sokağa dökmek istemediği içindir. Bu gün ayrıca tüm ülkede insanların sokaklarda bir şeyler satmasına izin verilen freemarket günü. İnsanlar satışları için vergi ödemek zorunda değil. Ve Vondelpark da sadece çocuklara tahsis ediliyormuş, onlar da kendi eski oyuncaklarını ve giysilerini satsınlar, kendi gösterilerini yapsınlar diye. Gerçi biz epeyce çocuk görmemize rağmen arada büyükler de gözümüze çarpmıştı.

En büyük kutlamalar Queen's Day'de Amsterdam'da oluyormuş, Queen's Night'da (29 Nisan gecesi) ise Den Haag şehrine gidilmesi tavsiye ediliyor. Büyük bir açık hava partisine dönen bu özel gün için pek çok turist geliyormuş Hollanda'ya ve bu sene toplamda yaklaşık 1 milyon kişinin katıldığı tahmin ediliyormuş. Koninginnedag için 6 ay öncesinden uçak ve otel rezervasyonlarının yapılmasını öneriyorlar.

Read more...

Ördekler Ülkesi

Benim yaşımdakiler bilirler, biz küçükken Pazar sabahları "Nils ve Uçan Kaz" isimli çizgi film vardı. Çok severdim, zira tek kanallı bir dönemdi. Alternatifi yoktu. Pazar sabahları kahvaltı yaparken izlemeye bayılırdım, ardından da Pazar filmi başlardı ve akabinde de televizyonun başından kalkmama sebep olan Pazar Konseri. Bir anlamda güzeldi aslında tek kanallı dönem, herkes aynı şeyleri izlediği için yıllar geçtikten sonra yaşıtların ile konuşacağın bir sürü ortak konu bulabiliyorsun.

İyi de hayatımda hiç kaz görmemiştim. Bizim mahallede ancak güvercin ve serçe görürdük, bir de sahilde martıları. Onun dışında hani yeşillik bir alana gitmediğin sürece başka çeşit bir kuş görmen zordu. Ankara' nın Kuğulu parkı var ördek ve kuğu görebileceğin. Şimdi Amsterdam' a bakıyorum da, hayatımda görmediğim kadar çok ördek, kuğu, yabani papağan, sakarmeke görebiliyorum hem de mahalle aralarında, ağaçlar da ve kanallarda. Söylendiğine göre Amsterdam belediyesi tüm ördeklerin sayımlarını yapıyormuş ve üzerlerine çip yerleştiriyorlarmış. Böylece takip edebiliyorlarmış. Türkiye' deki sokak kedisi gibi burada sürekli ördek gözlemliyoruz. Nisan, Mayıs aylarındaki yavru kedi sevmeleri burada yerini yavru ördek takiplerine bıraktı. Fotoğraftaki yavrular bizim mahalleden. Aslında bu biraz büyümüş halleri, yanına yaklaştığınızda annesi gitgide artan bir tonda "Vak"lamaya başlıyor. Koruma içgüdüsü işte. Çok sevimliler gerçekten.

Read more...

Çarşamba, Mayıs 07, 2008

Uçuşsal Farkındalık

Aşağıda okuyacaklarınızı ciddiye almayınız.

. . . yiyeli yaklaşık 2 saat olmuştu. Bir göz açıp kapama süresinde boyut değiştirdiğimi hissettim. Aman tanrım bu renkler nereden geliyor böyle, ne kadar canlılar daha önce neden renklerin bu kadar güzel olduğunu farkedememişim, hayret. Bir klüpteyiz, çılgın bir müzik çalıyor, ama sanki müziği ben çalıyorum, resmen beynimde hissediyorum. O ana kadar saçma sapan salındığımı düşünmeme rağmen, şimdi dans ettiğimin farkındayım, hem de ne dans herkes beni izliyor sanki. İnsanları o kadar net görebiliyorum ki kendimi Matrix filmindeki Neo nun "The One" olduğunu farkettiği andaki uç noktada hissediyorum. Evet evet benim o, seçilmiş kişi. Ben seçilmiş kişiyim, başka türlü nasıl bu kadar net görebilirim bu kadar ayrıntıyı. Ortamda tek bir toz zerreciği bile yok, herşey çok net, ve herkes ağır çekimde hareket ediyor, ben hariç. O da ne, evet evet uçuyorum ben, herkesin, herşeyin üzerindeyim, renkler de bana eşlik ediyorlar. Herkes beni izliyor, yok yok bir dakika ne izlemesi bana tapıyorlar, benim yerimde olmak istiyorlar, imreniyorlar. Evet sanırım boyut değiştirdim, ne kadardır bu taraftayım, daha başka kimler benimle beraber bu aşamaya geldiler tam emin değilim ama birşeyler ters gitmeye başladı sanki, zaman ve mekan kavramları ortadan kalktı, yoksa geri gelemeyecek miyim? Hep bu tarafta mı olacağım? Nasıl tekrar normal olabilirim? Ya başaramazsam? Sanıyorum panikliyorum, kalbim hızla atmaya başladı, bir çıkış bulmalıyım, ne düşünsem, ne yapsam da buradan çıkabilsem. Buraya bir girdiğime göre çıkış yolunu da bulabilmem gerekiyor mantıken, ama mantık şu an için işlemez durumda. Evet sanırım ne düşünmem gerektiğini buldum, evet çıkacağım buradan, sanırım olacak bu iş, ama o da ne döngüye girdim, yine aynı yerdeyim, düşüncelerime yoğunlaşmalıyım, ama neden odaklanamaıyorum ve binlerce anı üşüşüyor beynime, bir bilgi bombardımanı yaşıyorum ve aklıma gelen her yeni düşünce beni başka bir döngüye sokuyor. Offf offf sanırım hiç çıkamayacağım bu döngüden, ama çıkmak istiyorum, nasıl yapacağım bunu? Düşün düşün. Şu an neredeyim ben? Evet bir disco dayım. Yok yok discodan çıkalı saatler oldu, evde olmam gerek. Peki niye evde hissetmiyorum kendimi? Hem evde olsam Barış burada olurdu, yok işte yok. Yoo evet Barış burada işte, karşımda duruyor. Ama ben bu haldeyken niye benimle ilgilenmiyor, niye yardım etmiyor bana, niye gülüyor? Hayır o değil o zaman, ben onun Barış olduğuna inanmıyorum, peki kim o? Ne yapıyor burada, evimde? Evim mi? Evde miyim ki? Gerçek değil gördüklerim, sanrı olmalı bunlar. O zaman hala dışarıdayım, uyuyor muyum yoksa? Hadi ama odaklan, yapabilirsin. Neredeyim ben? Evde miyim? Sokakta mıyım? Discoda mıyım? Bir nerede olduğumu bulabilsem çıkacam bu döngüden. Ya da gerçekten çıkabilecek miyim? Offf panik atak dedikleri şey bu mu yoksa. Halbuki ilk dakikalar ne güzeldi, tarif edilemezdi. Şimdi şu halime bak ne nerede olduğumu biliyorum ne ne yaptığımı. Ya rezalet çıkarttıysam, ya tutuklandıysam, ya şu an nezarethanedeysem, ya soyulduysam, ya delirdiysem, daha da kötüsü ya öldüysem? Evet evet öldüm ben sanırım, arada biryerlerde takıldım kaldım, yolumu arıyorum. Off ya ne ölmesi, kesin sızdım bir yerde, dur bakalım sabah olsun anlarız nerede olduğumu. Umarım bulurlar beni. Bu kaldırım taşı da amma soğukmuş, üşüdüm. Hıı??!!, biri mi sesleniyor bana?

- Nasıl oldun Tekin?
- Barış??? Şu an evde miyim?
- Hep evdeydin, yanı başımda . . .
- Ohhh


Read more...