"I should not talk so much about myself if there were anybody else whom I knew as well." - "Eğer bir başkasını daha iyi tanıyor olsaydım, kendimden bahsetmezdim." - Henry David Thoreau

Pazar, Nisan 13, 2008

Yine, yeniden : Basitleştir

Barış bu aralar benim en sevdiğim kitaplardan biri (belki de en sevdiğim) olan Henry David Thoreau' nun, "Doğal Yaşam ve Başkaldırı" kitabını 3. kez (düzeltme : Söylediğine göre sayısız kez) okuyor. Blogumu takip edenler bu kitapla ilgili bir yazımı sanıyorum okumuşlardır. Benim açımdan burada yazılan en güzel yazıyı eğer henüz okumadıysanız mutlaka bir göz atın burada. ". . . En büyük yeteneğim azla yetinmek olmuştur" diyen Thoreau' yu henüz keşfedememiş olanlar, Gandhi' ye, Martin Luther King' e, Tolstoy' a etkileri olan Amerikan edebiyatın bu en büyük anarşist yazarını daha fazla bekletmeyin, mutlaka okuyun.

Barış, benim gibi sadece okuyup, nasihat vermekle kalmayıp, bazı düşüncelerini hayata geçirme çabası içine de giriyor. Bu sebeple hayatı basitleştirmek ile ilgili arayış içerisinde. O nedenle bu ay evimizin konusu "Basit/sade bir yaşam". Thoreau' nın "Sivil İtaatsizlik" konusu hala yazı konum olmayı beklerken, ben ikinci kez basitlik konusunu (kesinlikle son değil) sizlerle paylaşmak istedim. Blogumun mottosu boşuna "sahip olduklarınız zamanla size sahip olur - the things you own, they end up owning you" değil. Tüketimin esiri olmayalım ve haydi basitleştirelim.

Basit bir yaşam arayışı içerisinde okuduğum bir kaç makaleden alıntıları buraya koymayı uygun gördüm, eminim kendinizden çok şey bulacaksınız. Umarım bu yazımla, haddim olmasa da, kendinizi sorgulamaya sebep olurum. Zira insan beyni tembelleşmeye görsün, bedeni hemen esir alır, ve bizleri alışkanlıklarımızın esiri yapar. İzin vermeyin, düşünün, sorgulayın, değişin.

İlk alıntı Can Dündar' dan. Hepimizin esir olduğu konu ile ilgili, Televizyon;

Dümdüz bir soru size: Akşamları evde ne yapıyorsunuz?

Koltuğa uzanıp, hiç tanımadığınız Amerikalı dedektiflerle, hiç tanımadığınız Amerikalı haydutları mı kovalıyorsunuz? Yoksa yerli dizilere kaptırıp hiç bilmediğiniz konaklarda yaşanan hayatları mı seyrediyoruz? Dört saat televizyon seyretmenin sekiz saat çalışmak kadar beyni yorduğunu biliyor musunuz?

İki türlü hayat var:

1. Yaşanan hayat,
2. Seyredilen hayat,

. . .

Akşamlarınızı nasıl geçiriyorsunuz?

"Pek çoğu gibi biz de çekirdek çıtlatıp saatlerce televizyon izliyoruz " diyorsanız, durup bir düşünün lütfen; dünyaya birkaç kez daha geleceğinize mi inanıyorsunuz?

. . .

Akşamlarınızı sadece televizyona veriyorsanız, sayılı nefeslerinizden bir bölümünü çöpe atıyorsunuz demektir! Çünkü televizyon izleyen kişi hayatta değildir, zira hiçbir şey yapmamakta, hiçbir değer üretmemektedir; bu da bir anlamda yaşamamak sayılır.

. . .

Hatıra defterine televizyon dizilerini yazamazsınız. Oraya ancak yaşadıklarınızı yazabilirsiniz. Her gün bir şeyler yaşamalı ve bunları deftere geçirerek geleceğe tarih düşürmelisiniz. Bugün öyle bir hayat yaşayın ki, yarına da kalsın. Torunlarınıza filan anlatacaklarınız olsun.

Ayrıca unutmayın ki; Hayatı biriktiremezsiniz; Ya her anını yaşayacaksınız, ya da ziyan edeceksiniz.

Akşamları ne yapıyorsunuz?..

YAŞIYOR MUSUNUZ, YOKSA SEYREDİYOR MUSUNUZ?


Kişisel gelişim dergisinden bir alıntı harcanan para ile ilgili. Aslında bu konuda konuşacak, yazacak çok şeyim var. Özellikle genç yaşta ev almak için kendini paralayan insanlarla ilgili. Sanıyorum bir sonraki yazım bu konuyla ilgili olur.

Önce, başımı sokacak bir evim olsun temennisi. Ardından biraz daha geniş bir daire arayışı. Ardından araba, ardından villa ve ardı arkası kesilmeyen istekler, hedefler.

Sonuçta, toplumun her kesiminden koro halinde yükselen ortak sesler:

Param yok! Zamanım yok! Borcum çok!

Ve daha pek çok şikayetle her gün defalarca karşılaşırız. Belki bu şikayetler bizim de dilimizden dökülür, az veya çok. Para kazanmak için harcanan zamanın, enerjinin ve gayretin pek azını bizi gerçekten mutlu edecek şeylere ayırırız. Bu yüzden her geçen gün mutsuzluğumuz daha da artar.

Hayatımıza şöyle bir göz gezdirelim. Nerelerde hata ediyoruz? Evli olanlar, ailesine yeteri kadar zaman ayıramıyor. Özellikle çalışan eşler, hem kendilerine, hem de çocuklarına karşı görevlerini ve sorumluluklarını yerine getiremiyor. Dostlarımıza, yakınlarımıza ayıracak zamanımız yok. Hatta kendimize ayıracak zamandan mahrumuz. Bulabildiğimiz boş zamanları verimli kullanmak yerine örneğin televizyon seyrederek, lüzumsuz telefon görüşmeleri yaparak veya magazin haberlerini okuyarak geçiriyoruz.

Giyim-kuşam, ev eşyaları, besin maddeleri gibi ihtiyaçlar için lüzumundan fazla harcamalar yapıyoruz. Basit dahi olsa bir şeyi alırken, buna gerçekten ihtiyacımızın olup olmadığını düşünmüyoruz. Bu ve benzeri insanları mutsuz eden şartları ortadan kaldırmaya yönelik bütün dünya çapında yaygınlaşan bir görüş var: SADE HAYAT.

Basit yaşayacaksın basit. Yalçın Ergir' den bir şiir ile alıntılarımı noktalayayım.

BASİT YAŞAMAK

Basit yaşayacaksın.
Mesela susayınca su içecek kadar basit.
Dört çıkacak, ikiyi ikiyle çarptığında.

Tek düğmesi olacak elindeki cihazın;
tek bir düğme, tek bir cümle gibi;
sevince lafı dolandırmadan söylediğin
“seni seviyorum” gibi.

Basit bir öpücük yetecek sana;
basit sıcak bir öpücük
ve o öpücükle dolacak tüm günlerin, tüm düşlerin.
O öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,
o öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını.

Kabak çekirdeği verecek sana
rakamların veremediği mutluluğu.

El yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak
en değerli kağıdın;
hep yanında taşıdığın,
atmaya kıyamadığın.

İki harekette giyiniverecek,
iki harekette soyunuvereceksin.

Kısacık olacak uyanman
ve yola çıkman arasında geçen süre;
kısacık olacak
sıcacık kollara dolanman
ve yolculuklara çıkman arasında geçen süre.

Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;
bakışların bile anlatabilecek kendini.
Beklentilerin de basit olacak.
Kaf Dağı’nın önünde bekleyecek mutluluklar.
Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;
ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana
en ucuz aşk romanını.

Pankreasının sağlığına dua edeceksin kapatırken gözlerini.
Zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.

Bir kaşarlı tost olacak aradığın
nasıl oturacağını bilemediğin sofrada;
parmakların olacak en kıymetli çatalın.
Yine, aynı parmaklar çözecek en karmaşık denklemleri.
İskender’in kılıcı duracak avukat rehberinin yanında.

Bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana
kontrplak bir gitarda, doğru basılmış bir
“fa diyez”in mutluluğunu.

Makyajın ilk “a” sına kadar bilmen yetecek.
Temizlik kokacak en pahalı parfümün

“Bilmiyorum” diyebileceksin bilmediğinde
ve çok normal olacak onu da bilmeyişin.
Tek dereden su getirmen yetecek,
bir “istemiyorum” diyebilmeye.

Ne durduğu farketmeyecek abanın altında.
Saatin, sadece saati gösterecek;
Telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın.
Küçük bir not defteri olacak bilgini en hızlı sayan.

Basit yaşayacaksın, basit.
Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi
basit...
Thoreau ile bitireyim;

Yaşamımız ayrıntılar yüzünden ziyan oluyor. Basitleştirin, basitleştirin.
Our life is frittered away by detail. Simplify, simplify.

1 comments:

Adsız,  13.04.2008 23:21  

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİRŞEY VAR

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

Ataol BEHRAMOĞLU