"I should not talk so much about myself if there were anybody else whom I knew as well." - "Eğer bir başkasını daha iyi tanıyor olsaydım, kendimden bahsetmezdim." - Henry David Thoreau

Çarşamba, Ağustos 19, 2009

Sarı Mayo

Türkiye' de şu görüntüye sıkça şahit olmuşsunuzdur; İş yerinde, okulda evde, sokakta, aklınıza gelebilecek herhangi bir yerde, önemli bir futbol maçı varsa bir çok erkek bir araya gelir ve televizyonun ya da radyonun (gerçi artık 3G var, cepten seyredilir!) başına geçip heyecanla maçı takip eder. Duruma göre ya üzülür ya sevinir, yorumlarda bulunur vs. Tanıdık gelmiştir eminim herbirinize. Ben geçenlerde benzer bir duruma işyerinde şahit oldum. Evet evet Hollanda'da işyerinde radyo açıldı ve heyecanlı spikerin sesinden Fransa Bisiklet Turu dinlendi. Çok ilgimi çekti, spiker o kadar heyecanlı anlatıyordu ki ben de neler olup bitiyor anlamaya çalıştım. Arkadaşlarıma sorular sordum bana bilgi verdiler, Sarı Mayonun anlamını anlattılar, bu yarışmanın tarihsel gelişimini, ülkelerin ne derece önem verdiklerini vs vs anlattılar, ben de imrenerek dinledim. Sonra biri ama sizden kimse yok burada dedi, üzüldüm ama bizde bisiklete binmek pek spor olarak görülmez dedim kendi kendime.

Daha önceleri Lance Armstrong' un muhteşem hayat hikayesini ("Yaşama Çevrilen Pedal") okumuştum, daha doğrusu Barış okurken ben de nasiplenmiştim. 1996 yılında Armstrong'un üçüncü aşama testis kanseri olduğu ve hastalığın beynine sıçradığı açıklanırken, yaşama şansının yüzde 40 olduğu belirtilmiş. Ancak Armstrong, kanseri yenerek yaşama dönmeyi başarmış ve 1995-2005 yılları arasında Fransa Bisiklet Turunda üstüste 7 kez sarı mayoyu giyerek erişilmesi neredeyse imkansız olan bir rekora imza atmış.

Bu yıl birincilik 185 saatlik pedal çevirmenin ardından İspanya' ya (Alberto Contador - Resimdeki) gitti, seneye bakalım neler olacak. Yalnız Türkiye' de yaşarken de farkındaydım ama buradaki hayatı gördükten sonra bir kez daha anladım ki biz sanata, spora, edebiyata gereken ilgiyi göstermiyoruz millet olarak. Düşünün hayatınızı bisiklet sürerek, kitap yazarak, resim yaparak kazanmak istediğinizi hele de orta direkt bir aileden geliyorsanız. Biz de varsa yoksa mühendislik. Bunu değiştirmeliyiz.

Read more...

Salı, Ağustos 11, 2009

Evrimleşememek

Amerika ve Türkiye' nin birbirine çok ama çok benzediğine dair daha evvel bir iki şey karalamıştım burada. Genellikle kötü taraflarının birbirine benzemesi beni hep endişeye düşürüyor. Belki avrupa birliği çalışmalarının hızlanması bir çok alanda yaşadığımız kötü gidişi bir nevi hafifletir, en azından bu inancımı hala koruyorum. Ülkemde çok ama çok güzel şeyler de oluyor elbette, değişimle beraber gelen güzel şeyler, ama bazı insanlar hala kafalarını toprağın içerisinde bırakmaya niyetliler. Zaman içerisinde daha iyi değerlendireceğimizi düşünüyorum bu gelişmeleri.

Amerika ile olan olumsuz benzerliklerimizden bir tanesi de evrime olan mesafemiz. Bu konuya neden bu kadar takıntılıyız anlamakta zorlanıyorum. Sürekli bilimle dini aynı tasta yoğurmaya çalışan insanlar çıkıyor karşımıza ve evrim konusu hep dine küfür olarak algılanıyor, ya da algılanması sağlanıyor. Daha da beteri medya bu konuda bilim adamlarıyla, din adamlarını birbirine düşürüp izlenme oranlarını patlatmak için yanıp tutuşuyor, neyseki sağduyu sahibi bilim/din adamlarımız bu tip saçmalıklara pek pirim vermiyorlar. Ama 2 gün evvel TV de gördüklerim, sinirlerimi altüst etti. Hiçbir bilimsel sıfatı olmayan bir adamı reyting uğruna televizyona çıkartıp bilimsel tartışma yapılabileceğini düşünmek tamamiyle saçmalıktan ibarettir. Herhangi bir bilimsel dayanağı olmayan verilerle Evrim teorisini çökerttiğini ilan eden bu adamın şarlatan olduğunu anlayamayacak kadar kör olan beyinlerin aklına! hic gelmiyor mu acaba, yaw tüm bilim dünyasının kabul ettiği bir teoremi çökertecek delillerin varsa neden bunlar bir bilimsel makalede yer bulmuyor. Sen bilim dünyasını yerle bir edebilecek bu fikirlere sahipken, neden TV programlarında vakit kaybediyorsun ki! Senin tüm kitapların dünyanın her biryerinde sansürsüz olarak başka insanlara ulaşabilirken, sen Türkiye' de Richard Dawkins'in sitesini erişime kapattırarak ne derece özgür bir topluma hizmet edebilirsin ki! Yazık diyorum, bu tartışmaların mesnetsizliği beni çok üzüyor. Türk insanının evrimi bu kişilerden öğrenmesi ve bunu savunması nereden kaynaklanıyor olabilir? Sanıyorum insanların yaratılış konusunda kendilerini iyi hissetmeye ihtiyaçları var ve birilerinin onlara bir şekilde Evrim diye birşeyin olmadığını söylemeleri içlerini rahatlatıyor. Bu şarlatanlar da bundan nemalanıyorlar. Aha bak fosilleri de gösterdi milyon yıldır değişmeyen canlılar var, demek Evrim yokmuş, zaten ara fosil de yok (ara fosilden ne anlıyorlarsa!), oh rahatladım, inandığım herşey doğruymuş! Halbuki evrim teorisi kendi içinde de evrim geçiren bir teori ve zaman geçtikçe daha iyi anlaşılıyor, belki bundan 100 yıl sonra evrim bugunkü algıladığımızdan çok daha farklı bir noktaya gelecek. Mesela Big Bang teoremine bütünüyle karşı çıkılmıyor bugün, bir şekilde kutsal kitaplarda bahsedilenin, bilim adamlarınca açıklanan Big Bang olduğu söylenerek geçiştiriliyor, evrim de bu hale gelir zamanla, kim bilir. Din dindir, bilim bilim. Bunları çarpıştırmak zorunda değiliz. İkisinin birbirini doğrulamasını ya da yanlışlamasını beklememeliyiz. Biri gerçekle, diğeri inançla ilgili.

İsteyen istediğine inanır, istersen peynire taparsın, kimse karışamaz. Tanrı kavramını tartışamazsın, cünkü hiçbirşey ispat edemezsin. Bilim adamlığının özünde ise gerçeklik yatar, yani bir şeyi gözlem ve deneyle ispat edersen onu kabul edersin, ve herşeyi bir gerçekliğe bağlama azmine girersin. Burada aklıma Galileo nun yakılması geldi. Dünya yuvarlaktır diyordu, ispatini da yapiyordu, ama inaniş bunu inkar ediyordu. Sonrası malum. Dünyanın yuvarlak olmadığı düşünüldüğü zamanlarda kutsal kitapların dünyanın düz olduğunu söylediği iddia edilirken, bir anda yuvarlak olduğu yorumlanmaya başlandı. İşin içine insan yorumu girince dinin farklı zamanlarda farklı algılanması gerçekliği ortaya çıkıyor. Yarın evrim dini çevrelerce de kabul edilirse kimse dinden soğumayacaktır, bir şekilde yeni bir yorum ile din kavramın evrimin varlığını kabul etmesi sağlanacaktır kanımca. Sonuçta insanların birşeye inanma ihtiyacı var. Tek üzüldüğüm şey bu inançların bir takım kişilerce çıkar amaçlı kullanılması. Din ve milliyetçilik, yüzyıllarca insanları kullanmanın en etkili yoluydu, aslında hala daha öyle ama bu yeni yeni değişim gösteriyor. Yeter ki insanlar kendilerini kullandırtmasınlar. Steven Weinberg' in şu sözü ne kadar anlamlı ve gerçek;
Din olsa da olmasa da iyi insanlar iyi şeyler, kötü insanlar kötü şeyler yapacaktır; ama iyi insanların kötü şeyler yapması için din gerekir.
Dünyamız 4.54 milyar yıl yaşında, ve bilinen en eski insan 200.000 yıl önce yaşamış (bilimsel olarak). Bu şu demek oluyor; dünyanın yaşını 24 saat olarak düşünürsek, insanlık bunun sadece son 3.5 saniyesini yaşıyor daha (son 2000 yılı dikkate alsak 3-4 salise). Ve biz bu 3.5 saniyelik varlığımızla herşeyi kolay kolay açıklayacak durumda (henüz) değiliz. Ama dünyanın yokolmasını bir kaç salisede başarabilecek kapasitemiz var.

Read more...

Cumartesi, Ağustos 08, 2009

Nerelerdeyim?

Epeydir yaz(a)madım buraya. Yaz rehaveti diyelim. Yakında son sürat yazılar yazmak niyetindeyim. Hem kendimle , hem hayat ile hem de madalyonun tersi konusu ile ilgili yeni düşünceleri analiz etmeye çalışacağım. Bu aralar neler ile uğraşıyorum? Tatil dönüşü iş yerinde epey bir yoğunluk var. Çok önemli bir proje ile uğraşıyoruz o nedenle epey bir yoğun çalışma içerisindeyim ama bir o kadar da mutluyum, çünkü yeni projeler beni "sürekli yeni şeyler öğrenme" döngüsü içerisinde tutuyor ve monotonluktan uzaklaştırıyor.

Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, bu proje için çok ama çok fazla çalışmamıza rağmen sadece bir kere fazla mesai yaptım! Türkiye' deki çalışma tempomuza baktığımda böyle bir proje için gece, gündüz, haftasonu demeden çalışırdık diye düşünüyorum. Burada çalışmayı bunun için çok seviyorum, işi ciddiye alıyoruz ama özel hayatın ilk sırada olduğunun herkes farkında.

Bahçe ile haşır neşirim epeydir, yemyeşil bir bahçemiz var, insana huzur veriyor. Bahçe ile uğraşmak gerçekten çok meşakkatli bir iş kabul etmem gerek. Ama bu da benim için bir hobi oldu, işyerinde fazla mesaiye kalmayınca kendine, hobilerine ayıracak zamanı da buluyorsun. Bir de evde tamir ya da raf yapmak, gibi işlerle de uğraşır oldum, aslında bu tip şeylere eskiden beri ilgim vardı ama zamanım yoktu, şimdi daha çok ilgileniyorum. En sevdiğim şey Gamma (Praktiker gibi bir yer) ya gidip alet edevat almak, ya da nasıl bir sistem kurabilirim şu mutfağa şu odaya düşünceleri ile geçiyor.

Arkadaşlarımızla geziyoruz. Halil, Ömer, Aslı, Anıl, Pervin. Güzel şeyler paylaşıyoruz, dünyayı, memleketi, insanları, hayatlarımızı konuşuyoruz. Sonra yabancı arkadaşlarımız var beraber gezdiğimiz, birbirimize kültürlerimizi anlattığımız, yeni şeyler öğrendiğimiz. O kadar çok farklı ülkeden insanla tanıştık ki acayip hoşuma gidiyor. El Salvador dan bile arkadaşım var, inanılmaz. Başkalarının senin ülkeni nasıl algıladığını görmek, bazı şeyleri anlamana da yardımcı oluyor.

Bu ay epey bir yazı yazacağım, takipte kalın. Şimdilik tatildeyken çektiğim güzel bir fotoğraf ile blogumu renklendiriyorum (Yer : Korsika Feribotu - Livorno Rıhtımı - İtalya, 15.05.2009).

Read more...