Spurs, MT-4, Cepkin
Madalyonun Tersi yazılarıma devam edeceğim, daha söyleyecek çok düşüncem var. Şimdi Amerika seyahatim ile ilgili bir iki şey aktarmak istiyorum. Satır aralarında Madalyonun Tersi yazılarıma da göndermeler bulacaksınız.
İki hafta San Antonio' daydım. NBA meraklılarının aklına hemen 4 şampiyo
Küçükken boğaların ya da atların üzerinde düşmeden tepinen kovboyları izlerken, tüm bu vahşi atları nereden buluyorlar diye merak ederdim. Bilmiyorum siz farkında mıydınız ama tüm bu atlar ve boğalar aslında hiç vahşi değillermiş. Rodeoyu izlerken bana açıkladılar; hayvanın bel bölgesine bir kemer bağlıyorlar, ve podyuma fırlayan hayvan bu kemerden kurtulmak için çılgınca bir uğraş veriyor, bu arada da bizim kovboyumuz bu tepişmede düşmemeye çabalayor. Zaten kovboyun hayvanın üzerinden inmesini takiben hemen bu kemer, yardımcı kovboylar tarafından çıkartılıyor ve hayvan sakinleşiyor.
Amerika' ya ikinci gelişim, daha önce de Austin ve New York' ta bulunmuştum. Amerika gerçekten çok büyük bir ülke ve nereye gitseniz farklı bir yaşam tarzıyla karşılaşmanız gayet doğal. New York' ta gördüklerim ile Texas' takileri karşılaştıramam. Ben şimdi size Texas ta gördüklerimi anlatacağım biraz. Öncelikle burada Bush çok seviliyor. İki yıl önce Austin' de iken bir yemekte, "Türkiye' de Bush pek sevilmez biz Clinton' u daha çok severdik" dediğimde yaptığım hatanın hemen farkına varıp bir şekilde toparlamıştım. Ama öyle gerçekten. Amerikada yaşıyor olsam kesinlikle Demokratlara oyumu verirdim. Neyse politikayı bir kenara bırakayım şimdi. Biraz madalyonun
Gelelim yemek konusuna. Ben ki Vejeteryan ve akabinde Vegan olmaya ya da en azından çok daha az et yemeye özen göstermeye çalışan biri olarak, burada bir süreliğine kendimi kaybettim. Öncelikle hakkını vereyim dünyanın en güzel bifteği (Texas Steak) burada yapılıyor. Bugüne kadar et yememişiz bile diyebilirim. Gerçekten çok güzel. Ama bir oturuşta 650 gram et yenir mi ya? İnanılmaz büyük porsiyonlar, 3 kişinin doyacağı büyüklükte. Yanında bir de 1 litrelik bardakta gelen Cola, ister inanın ister inanmayın, ama bu bardakları yeniden doldurabiliyors

Hadi akşam yemeklerini geçtim de öğlen yemeğinde de kilo kilo et yenir mi ? Hollanda' da öğlen yemeklerini hemen hemen her Hollandalı gibi sandviç ile geçiştiren ben burada yemek yemekten kusacaktım diyebilirim. Açık büfe restoranlarda insanlar öğlen yemeklerinde tabak tabak yiyorlar. Yemekler de çok ucuz. Yemeğe erişim çok kolay, ücret az, hal böyle olunca insanlar obez olur tabi diyorsunuz di mi? Ama gelin madalyonun tersinden bakalım olaylara. Diyelim ki siz lastik üreticisisiniz, daha çok lastik satmak istiyorsunuz, hammedenizi en ucuza alacak ortamı ouşturdunuz, verimli üretim yapıyorsunuz, maliyetleriniz çok düşük ve satış fiyatınız da eklediğiniz kar marjına rağmen oldukça ucuz. Şirket olarak iyi bir satış rakamına sahipsiniz, ama satışlarınızı daha da!!! artırmak niyetindesiniz, bunu gerçekleştirebilmenin sadece bir tek yolu var, müşterinin lastik kapasitesini artırmalısınız bir şekilde. 5 tekerlekli 6 tekerlekli araçlara yol vermelisiniz sonra 8-10 tekerlekli vs. Elbette abartılı bir örnek veriyorum ama anladınız sanırım. Daha çok yemek satabilmek için insanların yeme kapasitelerini artırmalısınız ki daha çok satış yapabilesiniz. Şunu açık seçik söyleyeyim, bu sistemde insan sadece tüketmek üzere bulunma durumuna getirilmekte. Yıllar önce çok iyi hatırlıyorum şişe kolalar vardı 25cl, içerdik doyardık. Sonra 33cl lık kutu kola çıktığında bitiremezdim onu, derken o da yetmez oldu, sonra 50cl lık kolalar çıktı ve insanlar böyle böyle kendilerini alıştırır oldular daha çok tüketmeye. Az ile yetinme dönemleri çok gerilerde kaldı artık maalesef. Yani şimdi benim 1 litrelik bardak örneğime gülüyor olabilirsiniz ama yıllar içinde benzer bir yaklaşımı Türkiye'de de görürseniz şaşırmayın.
Elbette insanların gözlerini açması ve kendilerine yapılan bu kötülüğü görmesi, bu kadar kolay ve ucuza yemek ulaştırılmasının nedenini, bedenini bir çöplük gibi kullanmasını sağlayan zeminin neden yaratıldığını sorgulaması gerekir. Burada biraz Amerika'nın hoş olmayan taraflarını anlattım gibi ama şunu da söylemem gerekiyor, peşinde koştuğum tüm bu doğaya kaçış çabaları, tüketim toplumuna olan karşıtlık, teknolojinin insan için kullanılması gibi düşüncelerin aktifleşmesi de yine Amerikada gerçekleşmekte. Yani oraları kötülemiyorum, sadece yanlış olan şeyleri gösterip bile bile lades olmayın diyorum. Sonuçta kim nederse desin Türkiye Amerika' nın izinde ilerliyor. O zaman kötü taraflarını değil de iyi taraflarını almaya çalışmak gerek. Bize düşen neyin iyi neyin kötü olduğunu algılayabilecek kafalar yetiştirmek. Beyni kolayca yıkanabilen, mitinglerde ortalığı dolduran, her söylenene inanan, olaylara at gözlükleri ile bakan koyun misali kalabalık çoğunluklardan olmayalım.
Ne dinliyorum?
Son iki haftadır Hayko Cepkin dinliyorum. Size de tavsiye ederim. Özellikle "Ölüyorum" isimli parçası çok ama çok güzel, bu aralar sürekli bu şarkı var listemde. Harika, muhteşem, olağanüstü.