"I should not talk so much about myself if there were anybody else whom I knew as well." - "Eğer bir başkasını daha iyi tanıyor olsaydım, kendimden bahsetmezdim." - Henry David Thoreau

Cuma, Ağustos 31, 2007

Gidiyorum . . .

Hepinizin bildiği gibi yaklaşık 1,5 ay önce evlendim. Hani hep sorarlar "evlenince hayatınız çok değişiyor mu?" diye. Bizi yakından tanıyanlarınız çok büyük değişiklikler olmadığını söylememizi bekliyorlardır ama hiç de öyle değil. 7 Eylül itibariyle 5 yıldır çalıştığım, emek verdiğim Delta ailesinden ayrılıyorum. Tam 10 yıldır yaşadığım Ankara' dan da ayrılıyorum. Bundan sonraki iş yaşamımı bir miktar yurtdışında devam ettireceğim, ya da ettirmeye çalışacağım, bunu zaman gösterecek. Sizlerden çok uzaklara gitsem de hep haberleşeceğiz. Kimbilir belki daha sık görüşme fırsatımız olur.

Bu hafta Ankara'daki ve Türkiye'de ki son haftam. 8 Eylül'de eşimle :) beraber uçuyoruz. Kendinize iyi bakın, hep kalbinizde olmak ümidiyle.

Herkes Fas seyahatimle ilgili yazılar beklerken bambaşka konularla karşınıza çıktım. Takdir edersiniz ki hayatımda büyük değişiklikler oluyor, şu an ben de yeni yaşantıma alışmaya çalışıyorum. Sizi temin ediyorum çok yakında Fas ve yurtdışında çalışmaya başlamam ile ilgili yazılarımı burada okuyacaksınız.

Read more...

Salı, Ağustos 21, 2007

Roketsan Bowling Turnuvası

Uzun zamandır Roketsan firmasında önemli bir proje için ter döküyoruz. Hal böyle olunca haftanın en az 3 günü proje çalışması için Roketsan tesislerindeyiz ve roketsan çalışanı olduk sayılır. Geçenlerde geleneksel Roketsan Bowling turnuvasına sağolsunlar beni de davet ettiler. Selçuk Yaşar, ben, Cemal Oğuzsoy ve Kerim İnce,' den oluşan takımımız beklenenin aksine çok iyi bir performans gösterdi ve ilk 8 e kalmayı başardı. Final turlarında güçlü rakiplerimiz karşısında üstün bir performans göstermemize karşın yarışmayı derece alamadan tamamladık. Çok keyifli geçen geceden geriye bu anlamlı resim kaldı.

Read more...

Salı, Ağustos 07, 2007

NY

Blogum ile ilgili uzun zamandır yazı yazmıyordum. Yazacak, paylaşacak o kadar çok şey birikti ki, hepsi ile ilgili tek bir yükleme yapayım da uzun zamandır yazmamı bekleyen müdavimlerimi kızdırmayayım.

Evet o halde ilk durağımız Amerika. İş ile ilgili olarak bir firma ile toplantı yapmak amacıyla 1 haftalığına Amerika seyahati yapacaktım. Ben de bunu fırsat bilip yıllık iznimden de 1 hafta alıp Amerika seyahatimi uzatmaya karar verdim. İş toplantısı Austin-Texas ta idi. 1 hafta burada kaldım, sağolsun firma yetkilileri benimle çok ilgilendiler. Her akşam bir yere götürdüler, ClearOrbit firmasından Brian Petty ile çok sıkı dost oluverdik bu kısa süre zarfında. Halen daha görüsüyoruz.

Austin kenti müziğin başkenti olarak anılıyor amerika da, müziksiz bir gün geçmiyor akşam caddeleri gezerken bunu farkediyorsunuz eğlencenin doruklarını yaşıyor buradakiler. Hatta geçen gün izlediğim sevgili Tarantino amcamın son filmi "Death Proof" taki ilk hikaye Austin de geciyor, tekrar Amerikada ki o bir haftaya döndüm bu filmi izlerken. Bu şehir de herkes müzikle ilgileniyor gerçekten, bizim Brian ın da kendi kurduğu müzik grubu olduğunu söylersem daha iyi anlayacaksınız müziğin Austin için ne derece önemli olduğunu.

Bu arada British Airways sağolsun bavulumu kaybettiği için bayağı bir sıkıntı çektim. İş toplantılarına Amerıkadan aldığım kıyafetlerle gitmek zorunda kaldım. Neyseki Amerikalılar rahat insanlar, kıyafetlere pek aldırış etmediler. Gerçekten yaw biz mi Türkiye de işleri çok abartıyoruz anlamadım, onlar o kadar rahatlar ki işlerinde.

Sadece müzik değil elbette, inanılmaz bir doğaya da sahip Austin, gerçi amerika genel olarak böyle ama napalım biz şimdi Austin den bahsediyoruz. Brian ile her gece bir yere gittik, benim yeni tatlardan zevk aldığımı anladığı için her gece farklı birşeyler yiyorduk, bir gün çiğ istiridye yedik, inanılmaz birşeydi, normalde hayatta tatmaya cesaret edemezdim ama Brian e güvenerek tattım, öyle ahım şahım gelmedi bana ama görüntüsü ve sosları inanılmazdı. Yalnız gitmeden biliyordum ama orada bir daha anladım ki "Texas T-Bone Steak" i buradan başka bir yerde yemeyeceksin. Yaw yıllardır biz biftek diye başka birşey yiyoruz herhalde ben bu kadar lezzetli et başka bir yerde yemedim, yiyebileceğimi de sanmıyorum.

Austin de işim bitince uçakla New York a geçtim. Neden New York derseniz, zaten 1 hafta izin almıştım, bu süre zarfında dünyanın en kayda değer şehrini görmem gerektiğini düşündüm. Yani New York bu yaw, bir çok filme, müziğe, sanata konu olmuş büyüleyici şehir. "New York is a city that never sleeps!". Görmeden olmaz di mi? Çok akıllıca bir karar vermişim kesinlikle, gerçekten büyülendim. Yaklaşık 9 gün kaldım ve tüm Manhattan adasını karış karış gezdim. Bir ton da alışveriş yaptım.

New York' a geldiğimde önce çok korktum, ne bilim filmlerin etkisinden olsa gerek herkese şüpheyle yaklaşır oldum. New York' ta otel bulmak çok zor ve de pahalı ama çok güzel hostel lar var, o zamanlar "Hostel" filmini de seyretmediğim için bir sakınca görmedim ve Broadway de bir pansiyona yerleştim. Pansiyonda oda 6 kişilik ve karışıktı yani kız erkek karışık kalıyorduk, dünyanın her bir tarafından gelen insanlarla beraber aynı odayı paylaşmak inanılmaz güzeldi gerçekten. Brezilya, Avustralya, İngiltere, Türkiye den gelen kişilerle tanıştım, çok güzeldi ve 9 gün boyunca tüm Manhattan' ın altını üstüne getirdim diyebilirim. Elimde New York kitabı ile gidilmesi gereken her yere gittim ve birçok insan gibi ben de büyülendim bu şehirden, kesinlikle görülmesi ve mümkünse yaşanması gereken bir şehir. Delta' dan çok sevgili çalışma arkadaşım Sibel Ecer şimdi New York'ta yaşıyor, biz de Barış ile beraber her sene Green Card a başvuruyoruz ama henüz olmadı bakalım gelecek neler gösterecek?

Tüm dünya mutfaklarını burada tatmak mümkün, inanılmaz keyif aldım yemek yerken gerçekten her gün başka birşey denedim. Chinatown' dan başlayıp Soho' ya yürümek ve anlık tuhaf değişimleri gözlemlemek apayrı bir deneyim. Kentte yaşayan her üç kişiden biri ABD dışında bir ülke doğumluymuş, o nedenle İngilizce çeşitli aksanlarla konuşuluyor. Kentte İngilizce’nin yanı sıra İspanyolca, Little Italy (Küçük İtalya) semtinde İtalyanca, China Town’da (Çin mahallesi) Çince konuşuluyor. Hatta ingilizceden çok İspanyolca işittiğimi söyleyebilirim rahatlıkla. Kent beş bölüme ayrılmış Bronx dışında heryerini gezdim: Manhattan, Brooklyn, Queens, Bronx ve Staten Island. Özgürlük Abidesi, Empire State Binası, Central Park ve Times Meydanı, Modern Sanat Müzesi ve Guggenheim Müzesi en beğendiğim yerler. Gökdelenleri, caddeleri, lokantaları, alışveriş merkezleri ve insanlarıyla, New York inanılmaz.

Tabi New York' a gidince Okyanus a da adım attım açıkçası, ama hava o kadar soğuktu ki gerçekten sadece adım attım, yüzmek falan nasip olmadı, başka zaman artık diyerek New York un diğer tatlarından faydalandık. Yazacak anlatacak çok şey var belki ama New York ile ilgili burada nokta koymak istiyorum. Manhattan da gezerken yanımda Serdar Turgut' un "Şahsi Bir New York Biyografisi" adlı kitabı vardı, orada bu kitabı okumak ayrı bir güzellik kattı yaşadıklarıma. Tavsiye ederim.

Bu arada Londra Metrosu Sembolünün burada ne işi var diye düşünüyor olabilirsiniz. Açıklaması gayet basit, Amerika' dan Türkiye' ye Londra aktarmalı olarak dönmek zorundaydım ve 9 saat Londra da beklemem gerekecekti ben de 6 ay kaldığım İngiltere' de eski günlerin hatırına bu 9 saati ufak bir Londra turuyla renklendireyim dedim.

Read more...