"I should not talk so much about myself if there were anybody else whom I knew as well." - "Eğer bir başkasını daha iyi tanıyor olsaydım, kendimden bahsetmezdim." - Henry David Thoreau

Cuma, Şubat 10, 2006

Kayakoy' de Sanat

Her yıl olduğu gibi bu yıl da alternatif bir yaz tatili geçirdik Bariş' ım ile beraber. Elbette ki bu tatil işlerinin organizasyonunu Bariş gerçekleştiriyor, hiç bir zaman pişman olmadim, en iyisini en guzelini seçmesini bilir, beni seçmesinden belli değil mi? (Evet biraz değil çok megolaman' ımdır) . Neyse, 2005 yılının Ağustos ayının son demlerini yaşıyorduk, kayaköy sanat kampında konaklamaya başladığımızda. Fethiye ile Ölüdeniz arasındaki terkedilmiş bir Rum köyu olan Kayaköy gerçekten inanilmaz bir atmosfere sahip. Yürüyüşler, Deniz, Yoga ve sanatsal faaliyetlerin ardından gün sonunda zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz. Burada gerçekleştirebileceğiniz aktivitelerden bazıları; Fotoğraf, Resim, Seramik, Ebru, Yoga, Ritm, Salsa, Kabak Boyama, Mozaik, Drama, Kilim Dokuma . . . Evet bir cok alternatifiniz var. Bunların yanında elbette Akdeniz' in en guzel koylarından faydalanıyorsunuz. Ağaçlarla çevrili koylar, aynı zamanda Mavi Yolculuğun önemli durakları Ölüdeniz, Kelebekler Vadisi, Gemiler Koyu - St.Nicholas, Afkula Manastırı, Soğuksu, Darboğaz, Beştaşlar, Deve plajı, Akvaryum koyu, Mavi Mağara…

Kayakoy Sanat Kampinin reklamini yaptiktan sonra, biraz da yasadiklarimizdan bahsedeyim. Şimdi öncelikle biz otobüsle Fethiye' ye geldik. Ankara' dan bisikletlerimizi de getirdik. İlk gün Fethiye de konakladık, tüm Fethiye' yi bisiklet ile dolaştık, süper güzel di ama bayağı bir yorulduk. Tekne turuyla Fethiye nin her zamankı koylarını dolaştık, artık alıştığımızdan mıdır yoksa gitgide kalabalıklaştığından mıdır bilemiyorum ama bu tekne turu bizi çok tatmin etmedi. Neyse ertesi gün Kayaköy' e gitmek için otelimizden ayrıldık, önce bisiklet ile gitmeyi düşündük ama tabi çok yorucu olacağından, kampın tahsis ettiği jeep vasıtasıyla köye ulaştık. Önceden haberim olmasına karşın, jeep in içerisinde Aydın Yazılım' dan Burak Keser arkadaşımı görünce şaşırdım. Aynı servisle kampa geldik :) Benim için günün ilk güzel süpriziydi. Odamıza yerleştikten sonra, kahvaltı ve kamp katılımcıları ile tanışmak/kaynaşmak için bahçeye indik. İlk gün herkes biraz yabancılık çekmekte, yeni yeni tanışmaya başlamaktaydık. Katılımcılar arasında birisi dikkatimi çekti, biryerlerden tanıdık geliyordu. Onun Kabataş Erkek Lisesinden benim sınıf arkadaşım Cenk olduğunu hatırladığımda o da bana "seni nereden tanıyorum" sualini sormuştu. Hemen eski anılarımızı tazeledik :) Eski dostların yanısıra yepyeni güzel arkadaşlıklarımız da oldu kamp süresince, kamp dönüşü Ankara da bir kaç defa beraber buluşup çeşitli faaliyetlerde bulunma fırsatını dahi yakaladık.

Kamp süresince herhalde en çok Raf ve Uğras ile vakit geçirmişizdir. Onlar da Ankaralı olduklarından çabucak kaynaşıverdik. Çiğdem abla ve kızları, Eyüp abi, Deniz, Ardıl, Murat ve daha niceleri hayatımıza giren yeni isimler oldular. Ardıl' ın bulduğu yaratıcı oyunları (psycho) oynarkenki eğlencemiz görülmeye değerdi. Akşamları şarap evinde içtiğimiz dut şarabının tadı da hala damağımdadır, ama eski Rum kilisesinde içtiğimiz ucuz şarabın etkisi damağımdan çok aklımda yer etmiş. Ardıl, Burak ve Murat' ın içme seviyelerine herhalde ömrüm boyunca erişemiyeceğim ama buradan onları takdir ediyorum.

Ben orada Ebru sanatı ile ilgilendim, bir iki eser (kendi çapımda) yarattığımı da söyleyebilirim. Barış ise Ritm dersleri aldı. Ben açıkçası Ebru derslerinde biraz daha felsefeye gireceğimizi ümit etmiştim. İşin sanatsal boyutunda çok dolaştığımız için felsefemiz biraz eksik kaldı, o nedenle ebru felsefesinin en önemli kaynağının SABIR olduğunu sizlere buradan aktarabiliyorum ancak. Bu aldığımız derslerin yanında akşamları ve bazı günler de sabahları yoga yaptık. Doğa ile başbaşa olduğumuzdan yoganın meditasyon boyutuna geçmek için her türlü fırsatımız vardı elbette. Ancak akşamki şarap sohbetleri buna engel oldu nihayetinde. Bu arada yaklaşık 20 kişilik kampta 4 tane Endüstri Mühendisi olmasını da meslektaşlarımın tatil kültürlerinin ne denli isabetli olduğunun göstergesi olarak nitelendiriyorum.

Neyse, her güzel tatil gibi sonunda bu tatilin de sonu geldi ve biz kampı terkettik arkamızda hüzün bırakarak. Elbette kampı terkettik ama tatilimiz bitmemişti, daha 3 günümüz ve bisikletlerimiz ile beraber katedecek yolumuz vardı. Son iki yıldır yapmayı planlayıp da yapamadığımız bir faaliyet vardı bu sene ki tatilimizde gerçekleştireceğimiz. Evet, paragliding yaptık. Babadağı' nın 1900 metre yüksekliğinden kendimizi bıraktık Ölüdeniz' in kucağına. Hayatımda yaşadığım en güzel deneyimdi. Tekrar tekrar yapmayı isteyeceğim bir deneyim. Başlangıçta çok korkacağımı düşünmüştüm ama o Özgürlük duygusu beni bambaşka düşüncelere sevk etti. Yere ayaklarımı bastığımda bambaşka bir Tekin vardı sanki. Daha hafif, hayatı daha çok seven. Ölüdeniz' den uçarak ayrıldık ve Göcek de güzel bir pansiyonda geçirdiğimiz iki huzur dolu günün ardından bitirdik kısacık ama muhtesem tatilimizi. Tatilden kalan bizlere, yeni edindiğimiz güzel dostluklar ve sizlerle paylaşabileceğim bir kaç fotoğraf sadece. Zaman akıp geçiyor, şimdiyi yaşamak gerek.

Doga ile, sanat ile icice gecirilen bir haftanin ardindan, hayatin aci gerceklerine donmek hic de hos olmuyor elbette. Ve bu tatilin sonunda döndük yine mekanımıza, yine başladı belki de hiçbirzaman bitmeyecek olan hayat mücadelemiz. Ama bu da güzel be!

0 comments: