Mr. Brown
Genelde yurt dışında çalışmak/yaşamak ile ilgili iki farklı tepkiyle karşılaşıyorum Türkiye' deki tanıdıklarımdan. Tam olarak olmasa da aşağı yukarı şöyle;
- Ne vardı da bırakıp gittin güzelim ülkeni, işini, çevreni?
- İyiki gittin, buralar iyice kötüleşiyor.
Türkiye dışında yaşayan, çalışan tanıdıklarımdan da benzer şekilde aşağıdaki gibi yorumlar alıyorum;
- Hiç iyi etmedik Türkiye' yi bırakıp gelmekle, en yakın fırsatta döneceğiz
- Çok iyi bir karar vermişiz gelmekle, şimdi herşey çok farklı
Yani anlayacağınız, her konuda olduğu gibi kişiye göre olayların yorumu değişik olmakta. Yaklaşık 3 yıldır Hollanda' da yaşıyorum, 6 ay İngiltere' de yaşadım. Sanıyorum yurtdışında yaşamak ve çalışmak ile ilgili yorum yapabilecek, bilgi verebilecek kadar tecrübeye sahibim. O nedenle yurtdışında yaşamanın avantaj ve dezavantajlarını görüp karar vermek isteyen kişilere faydalı olmak adına, tamamen kendi yorumlarımla süslü olarak bilgiler vermek için yeni bir başlık açıyorum. "Expat Olmak" etiketiyle bu konuyu takip edebilirsiniz. En sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim, ben "iyiki gelmişiz" diyenlerdenim, ama Türkiye' de yaşamanın da bir çok avantajını görüyorum o nedenle olabildiğince iki tarafın da iyi ve kötü yönlerini kendimce göstermeye gayret edeceğim. İlk konumuz Mr. Brown gibi çok basit ama bence çok önemli bir konu!
ODTÜ' de "Bilgisayar Koordinatörü" olarak çalışırken karşılaşmadım ama ardından "Yazılım Mühendisi" olarak görev yaptığım sırada kapıdakı görevli "Günaydın Tekin Bey" deyiverdi. Daha önce hiç kimseden bey lafını duymadığım için çok garibime gitmişti, hele de bu lafı söyleyen kişi yaşça benden bir hayli büyük olunca bayağı bir afallamıştım. Ben ise iş hayatım boyunca müdürlerime hep "Bey" diye hitap eder olmuştum ve bunda hiç bir yanlışlık görmüyordum, ne de olsa benden rütbelilerdi! Yaşın önemi yok herşey kademe meselesi. Ahmet Bey, Mehmet Bey, Ayşe Hanım böyle sürüp gitti ta ki 2002 yılının Eylül ayında İngiltere de çalışmaya başlayana kadar. İlk gün kabus gibiydi, insanlara nasıl hitap edeceğimi bilemeden "Good Morning Mr. Brown" deyip duruyordum. Herkes gülüyordu bu Orta 1 ingilizce kitabından çıkmış cümleyi duyunca. 2-3 ayımı aldı insanlara isimleriyle hitap etmeye başlamam. Çok garip geliyordu ama öyle işte herkese istisnasız herkese adıyla hitap ediyordum. Bu inanılmaz önemli bir davranış. Saygıyı senin pozisyonun belirlememeli, yaptığın iş sana saygı duyulmasını sağlamalı. Ve bu saygı hitap şekli ile değil seni dinleyerek gösterilmeli. Bu yüzdendir sanıyorum yurtdışında "yatay" kariyer yapabilme olanağın varken Türkiye' de kariyer "dikey" olarak ilerlemekte genelde. Mezun olursun 2 yıl çalışırsın, özel odan, telefonun masan olur, sonra müdür sonra direktör olursun gitgide sana "Bey" diye hitap eden, yanında el pençe divan duran insanlar artar ve bu böyle sürer gider, sen de gitgide kendini üstün hissetmeye devam edersin. Burada ise ben kendimi diğer insanlardan, müdürlerden, direktörlerden farklı hissetmiyorum, onlarla konuşurken yanlış birşey dermiyim, saygısızlık eder miyim diye düşünmüyorum. Tamamen kendim gibi davranıyorum. Bu güzel bir şey değil mi? Burada başbakanın senden daha farklı biri olmadığını bilmek, insan olduğunu, senin gibi tuvalete gittiğini, uyuduğunu, ağladığını bilmek, hissetmek hoş değil mi? Size komik geliyor olabilir ama ben biliyorum ki bir çok insan bir çok lidere/yöneticiye/sanatçıya insan üstü gözle bakmakta. Elbette şimdi batı/doğu kültürü vs gibi bir çok detayı altında barındıran bir farklılık ama bence önemli. Türkiye' deki bir çok yöneticinin kendilerini diktatör sanmasına sebep olan bir farklılık. İnsanların okul, iş, özel hayatlarını etkileyen bir farklılık. Tabi çocukluktan beri asker gibi yetiştirildiğimiz için, "Saygı" konusu bizler için insanlara kazanılmadan gösterilmesi şart koşulan bir olgu durumuna geliyor. Kurtulmak da bir o kadar zor.
Bir sonraki yazıma kadar hoşçakalın benim saygıdeğer okurlarım.
Bir sonraki yazıma kadar hoşçakalın benim saygıdeğer okurlarım.