"I should not talk so much about myself if there were anybody else whom I knew as well." - "Eğer bir başkasını daha iyi tanıyor olsaydım, kendimden bahsetmezdim." - Henry David Thoreau

Perşembe, Şubat 28, 2008

Amstelveen Yeşili

Evimiz Amsterdam' da, benim işim ise Amstelveen' de. Yani yaşadığım şehir ile çalıştığım şehir farklılar. Türkiye' de olsam ne kadar zor olduğunu düşünebilirdiniz. Ama ev ile iş arası yaklaşık 20 dakika sürüyor, bisiklet kullanırsam 30-35 dakika. Unutmayın Hollanda topu topu Konya kadar bir ülke. Roketsan da çalıştığım zamanlar aklıma geldi şimdi, evden işe 45 dakika da gidiyorduk. Ya İstanbul' da çalışanlar ne yapsın, bir çoğunun işe gitmesi 2 saati buluyordur eminim. Bakın bir örnek daha size, yanlış hatırlamıyorsam Candaş Bozkurt, avrupa da işe ilk başladığı zamanlarda, Belçika' da oturuyordu ve Fransa' da çalışıyordu. İşe yarım saatte gidebiliyordu. Mesafe ve zaman kavramı ne kadar göreceli. Yazdıkça aklıma başka örnekler geliyor. Ankara' ya ilk geldiğimde yaşadığım şoku anlatayım size. Bildiğiniz gibi ben İstanbulluyum. Üniversite' yi bitirdim ve ODTÜ' ye yüksek lisans için geldim. Teyzemlere ODTÜ ye nasıl gideceğimi sorduğumda, aldığım cevap şöyle birşeydi; "ODTÜ şehrin dışında, önce Kızılay'a gideceksin oradan da ODTÜ minubüslerine bineceksin." Dedim kendi kendime şehrin dışıysa 1-2 saat sürer herhalde, ben uyurum minübüste. Ne uyuması, 15 dakikaya ODTÜ' ye vardığımızda Ankaralıların mesafe kavramlarının İstanbullulardan farklı olduğunu anlamıştım.

Neyse konumuza dönelim. Azıcık Amstelveen' den, çalıştığım şehirden bahsedeyim. Amstelveen Hollanda' nın en pahalı şehirlerinden birisi. Bahçe içinde 3 katlı evlerden oluşan, şirin sokakları olan hoş bir yer. Önemli firmaların genel merkezleri burada, mesela HP, KLM ya da Canon. Burada çok sayıda Expat yaşamakta. Amsterdam' a yakın olması, güzel evleri, huzurlu çevresi, yemyeşil doğası ile gerçekten yaşanılacak bir yer olarak görüyorum burayı. Holanda' ya geldiğimiz ilk 1,5 ay Amstelveen de yaşadık. Çevreyi gezecek vaktimiz olmuştu. Şehrin içerisinde resmen doğa ile beraber olduğunuzu hissediyorsunuz. Sabahları sizi kuş sesleri uyandırıyor, işe giderken her an bir tavşana, kaplumbağaya rastlamak mümkün. Kısacası huzur dolu bir şehir. Turistik fazla bir aktivitesi yok, gezilecek değil de yaşanılacak ve çalışılacak bir yer olarak tanımlamam gerekiyor burayı. Resimlerdeki yeşil kesinlikle buraya özgü bir de olağanüstü bir kokusu var ama onu buraya aktaramıyorum. Gelin, hissedin. (En üstte Barış' ın olduğu resimdeki mantarları farkettiniz mi!)

Read more...

Cumartesi, Şubat 23, 2008

Donanımlı buluşma

Bir evvelki yazımda, Beatrixpark' taki kuğuyla olan buluşmamızdan yanımda yiyecek getirmediğim için boynu bükük ayrıldığımı belirtmiştim. Bu haftasonu bisikletlerimize atlayıp Amsterdam' da turlamaya çıktığımızda ben yine yanıma yiyecek almayı unutmuştum. Ama Barış sağolsun, benden bir adım önce düşünmekte üstüne yoktur. Kuğulara, ördeklere, güvercinlere kısacası kuşlara vermek üzere yanında bisküvi getirmiş. Yani bu defa donanımlıydık. Bu güzel yaratıkları elimle besledim, ördeklerden biri parmağımı kapıyordu neredeyse :) Hava buz gibiydi. Kanal kenarında 5 dakika yemek molası ve sonrasında bisiklet turu soğuğa rağmen iyi geldi.

Hollandalıların en temel ulaşım aracı bisiklet. Kar, yağmur, soğuk dinlemiyorlar. Her ortamda bisikletleriyle bir yerlere gidebiliyorlar. Üstelik ufacık çocuklarını da bisikletlerinin önünde ve/veya arkasında bulunan selelere oturtup güle oynaya dolanıyorlar. Gerçekten inanılmaz. Kötü beslenip, amerikalılar gibi şişman olmamalarının en temel sebebi bisiklet olsa gerek. Biz de yavaş yavaş bu düzene ayak uyduruyoruz işte. Yavaş yavaş diyorum, çünkü geldiğimizden beri bisikletlerimizi pek kullanmıyorduk. Malum havalar soğuk, biz de nazik insanlarız :) Ama değişiyoruz.

Read more...

Pazar, Şubat 10, 2008

Kuğulu Park

Ankara' da yaşarken evden çıkıp dolaştığımız zamanlarda genelde Kuğulu Park' ta alırdık ilk soluğumuzu. Orada biraz takılıp, kuğuları seyredip Rumeli İşkembecisi' ne uğrayıp şırdanımızı içerdik afiyetle. Belki Kıvanç, Onur ve Pınar ile buluşup sohbet eder, memleketi ya da Fenerbahçe' yi kurtarıp sinemaya giderdik. Gelecek için yapamayacağımız planlar yapardık. Yapamayacağımız dememe bakmayın, aslında yapılası planlar olurdu ama hepsi havada kalırdı. Ne bileyim beraber Amasra'ya ya da Aladağlara gitmek gibi, evet hepimiz bunları yapmışızdır ama beraber plan kurup ayrı ayrı gerçekleştirerek :)

Bunları niye anlatıyorum? Geçenlerde Barış ile evimize çok yakın bir parkı (Beatrixpark) gezmeye gittiğimizde Kuğulu Parkı hatırladığım için. Gittim kuğunun yanına bana birşeyler anlatacak gibiydi. Eğildim yavaştan yanına. Kuğuca birşeyler söyledi, ben de ona Türkiye' deki akrabalarından bahsettim :) Yanımda ona verecek birşeyler getirmediğime üzüldüm. Bir dahaki sefere donanımlı gelmeye söz vererek yanından uzaklaştık. Ahh bir çorba ne güzel olurdu şimdi. Ama Rumeli İşkembecisi çookkk uzaklarda artık.

Read more...